28 Mart 2015 Cumartesi

Once Upon A Time.. Elsa.

Elsa'lı son yazıma geldiğimi düşünüyorum.
Önceki yazıyı kaçıranlar veya tekrar okumak isteyenler için link vereyim;
Frozen yazım için burayı, Elsa'nın saç yapım aşamalarının anlatıldığı yazım içi burayı tıklayın.

Arendelle Kraliçesi Elsa'yı Once Upon A Time dizisinde kim canlandıracaktı?
Güzel miydi?
Animasyona uygun muydu?

İlk gördüğümde beğenmedim tabii ama alıştım. Şimdi ise bakıyorum ve daha ne olsun, diyorum.
Gerçi saçı konusunda hala fikrim aynı. Saçı güçlendirilip hacimli bir örgüsü olmasını sağlayabilirlerdi.
Sormuyorlar ki, sorsalar mükemmeli yakalayacaklar...
:)
Ama Anna öyle mi? Anna'yı ilk gördüğümde animasyondan fırlamış gibi geldi.
Sonra dizi içinde izledikçe o diyaloglar falan, farklı bir yapım olduğunu unuttum neredeyse. Filmin devamı gibi. Neredeyse gerçek ve istikrarlı karakterler.

Dizi kış tatiline girerken Elsa ve Anna'nın dizideki görevleri de bitti. Bir daha gelirler mi, bilemiyorum ama diziye renk kattıkları kesin.

Merak edenler için; Once Upon A Time 4. sezonunda fantastik, masal kahramanlarımızın dünyamızda sürdükleri hayatlarını anlatan bir dizi.

And they live happily ever after..

25 Mart 2015 Çarşamba

Deniz Feneri Koyu

Kimberley Freeman'ın ilk kitabı Kır Çiçeği Tepesi'ni okumuş ziyadesiyle hoşnut kalmıştım.
İkinci kitabının çıkacağını duyunca memnun olmuştum. Acaba yeni kitapta nasıl bir konu işlemişti?
Vaktim elverir elvermez okumaya başladım.
Yine ikili bir hikaye anlatılıyordu.
Biri yüzyıl öncesinden biri günümüzden. Bu noktada Sarah Jio kitaplarına benzetiliyor Freeman'ın kitapları.

Yüzyıl öncesinin hikayesinde bebeğini kaybetmiş, sevgisiz bir evlilik yürüten Isabella'nın gemi yolcuğu ve neticesini, günümüzde ise Libby'nin yaşadıklarını okuyacaksınız.
Libby de az buz şey yaşamamış hani. Kaçarcasına uzaklaştığı Deniz Feneri Koyu'na geri dönmüş; bıraktığı hasarlarla yüzleşmek, işleri yoluna koymak durumundadır.

Çok gizemli anlatıyorum ki merak edin :)

İster istemez insan Kır Çiçeği Tepesiyle kıyaslıyor.
Benim açımdan, Kır Çiçeği Tepesi bittiğinde çok duygusal olduğumu hatırlıyorum. Hatta ağlamış olabilirim aramızda kalsın :)
Bu kitabın olay örgüsü ise daha meraklandırıcı, daha tahmin edilemez. Sonunda umulmadık bir bağ ortaya çıkar diye düşünmüştüm, Libby ile Isabella arasında. Aslında çıktı da. Ama beklediğim gibi değildi. Kitap bittiğinde ise çok mutlu hissediyordum kendimi. ^.^
Bizi mutlu eden kitaplarımız hiç eksik olmasın^.^

23 Mart 2015 Pazartesi

Sizin İçin Nedimeleri Seçtim

The Braidmaids filmini izlemiş ama burada bahsetmemiştim değil mi?
2011 yapımı film ilk çıktığında çok konuşulmuştu, dolayısıyla meraklısı zaten izlemiştir diye yazmamışımdır.
Ama bir replik saklıyorum ki bu filmden, ohhh, evlere şenlik, hislerime tercüman.



Sert mi oldu biraz?
Değil aslında. Size karşı sert de olsa dürüst olan insanları hayatınızdan çıkarmaya devam ederseniz sonunda kaybeden siz olursunuz. Onlardan az var koruyun kollayın sevin onları. O etek hiç olmuş mu? diyorsa giymeyin mesela.  :D
Eğer bu yazıyı okuyan hayatından, işinden, gücünden, annesinden, sevgilisinden, eşinden, dostundan şikayet edip duran birileri varsa şunu söylemek isterim ki sizin şikayet ettiğiniz şeyi isteyip sahip olmayan insanlar çok.
Veya cidden sorun sizde olabilir. :)
Vay be hayat koçu olacak insanım.

Bu arada film komik, romantik, eğlenceli, absürt ve edepsiz yerleri mevcut olan bir film. Bazı sahneler rahatsız edici hatta. Ama gülüyor musunuz? İlla ki :)

Öperim gençler, unutmayın şikayet yok.

20 Mart 2015 Cuma

Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü

Bu kışın şüphesiz en soğuk günlerinden biriydi.
Eylül ayından itibaren pantolonun içine içlik türü şeyler giyen ben, üşenecek günü bulmuş sadece pantolon giymekle kalmamış bot yerine spor ayakkabı giymeyi tercih etmiştim.
Nasılsa arabayla gidecektik sıcacık tutan pofuduk gocuğumu giymeme ne gerek vardı ince kabanımı geçirivermiştim sırtıma. Aksi gibi içime de sadece bir gömlek.
Neyse ki eldiven kullanmayı seviyorum da çantamdan çıkarmamış, illa ki takarım, demiştim.
O gün yaptığım tek akıllıca iş eldivenlerimi yanıma almak olmuştu.

Evet arabayla gittik planlar ev oturmasıydı. Ama plan evde oturmakla sınırlı kalmadı. Dönüş de arabayla olmadı.
Üşüdüm mü? Evet çok üşüdüm.
Yoruldum mu? Çok!
Buna rağmen çok eğlendim. Çok mutlu oldum.
Eve döndükten saatler sonra bile dizlerim hala ısınmamışken, başım ağrıyor iken o gün için şükrediyordum.

Köprünün hikayesini Instagram'da yazmıştım, tekrara düşmekten hoşlanmıyorum, tekrar anlatmayacağım. ^.^
Beni The_Syhn adıyla Ig'de takip edebilirsiniz ya da girip o günü bulup ne yazmışım diye bakabilirsiniz.
Veya, aman senle mi uğraşacağım?! diyebilirsiniz. Sonuçta özgür insanlarız ;)


Fotoğrafta belli olmasa da köprü locasındaki karaltı (direk falan değil) benim. Padişahlar bu kısımdan şehre bakarlarmış, kraliyet ailesine mensup olmamdan mütevellit ben de baktım. Bakın el sallıyorum, seçebiliyor musunuz?

Köprünün üzerinde koşuşturup, seke seke gezdikten, 'ahh burası yazın harika olur' dedikten, Mimar Sinan acaba bu günleri hayal etmiş miydi yaparken? diye düşündükten sonra Büyükçekmece sahilde dev çiğ börek yemeye gittik.
Nasıl dediğim kadar var değil mi? Dev.
(Bu da İnstagram'da yok mesela)

Bir buçuk saatlik metrobüs dönüş yolculuğum bu büyük sefaların içinde minik bir cefa olarak kaldı. Hatta hiç durmadan -midem bulanmadan- okuduğumu düşünürsek yine kazançlı çıktığım ortada.

Gidin görün bence, diye üşenmedim sizin için yazdım. ^.^

18 Mart 2015 Çarşamba

Farabi Okuyan Kızın Zaferi

Bu haftaki kitap köşesi konuğu Fârâbî.

Siz, 'ne oldu Seyhan sen böyle kitaplar okur muydun?', diye müstehzi bir şekilde sormadan belirteyim ki bu kitap, ödevimdi.
Kitabı okuyup tanıtım yazsını yazmam istenmişti.

Nasıl yapayım, ay biri benim yerime yapsın, pek de sıkıcı bir kitap, ay ağlıyacağım, parayla mı yaptırsam acaba, dedim dedim ama sonunda kitabı okuyup ödevimi hazırladım.
Ödevi bir gecede hazırladım. Yumurtanın kapıya dayandığını günden bir gün evvel.
Yumurtanın kapıya dayandığı gün ise düzenlemeleri yaptım. Yolladım.
Çünkü neden strese girmeyecektim ki yani. O mide ağrımalıydı.


Yalan yok. Kitabı okurken değil ama ödevi hazırlarken çok eğlendim. Hunharca gülüyordum. Hoca ödevimi okuyunca kafayı yiyecek, diyordum. Çünkü önsözden başladım değerlendirmeye. Kah özetledim kah fikrimi söyledim. Kitabın kapağına bile değindim.
Arkadaşlara, hoca saçını başını yolacak, dedim, bu ödevi okurken.
Yalnız bir yanım, iyi not alacaksın, diyordu.
O bir yanım çok iyimserdir. İnsanı Çıldırtır. Ama bu sefer haklı çıktı.
Ben yüksek bir not aldım bu ödevden :)

Düşük not alan bir arkadaşım hocayla konuşmuş. O kadar uğraştım bu puandan fazlasını hak ediyorum, demiş.
Hocanın cevabını duyunca kahkahalarla güldüm.
Ödevi okuyorum bakıyorum saçmalamış, demek oturmuş kendi hazırlamış diye iyi puan veriyorum, demiş.

Ben, ayıptır söylemesi, çok güzel saçmalarım.

16 Mart 2015 Pazartesi

Bi' Sallanan Sandalyem Olmasın Mı?

Bir sallanan sandalyem olsa...
Verandaya mı koysam, yatak odama mı?
Yoksa şömine kenarına mı?
Tatlı bir uyku bastırsa kitap okurken..
İçim geçse o sandalyede sallanırken.
Kalk yerine yat, deseler^.^
Yok uyumuyorum gözlerimi dinlendiriyorum, diye yalan söylesem.
Limonata getirseler sonra.
İçim ferahlasa içerken.
Sallanmaya devam etsem
Dizlerime battaniye örtseler...
Ama yok işte, yok, sallanan sandalyem yok.
Gerçi verandam da yok şöminem de..
Ama her şey bir sandalyeyle başlayamaz mı?
Başlayabilir!..

14 Mart 2015 Cumartesi

Türkiye'de Çevirmen Olmak Vs. Blogger Olmak

Geçenlerde eleştirdiğim bir kitap yorumumun eleştirildiği bir yazıya denk geldim.
Hayatta tesadüf yoktur tevafuk vardır, diyorlar ya.
İşte bu gibi durumlara diyorlar onu.
Çok fazla blog yazısı okuyamıyorum. Okuyunca kitap yorumları ağırlıklı okuyorum. 
Ve okuduğum bir kitap yorumu benim eleştirildiğim bir yazıya götürüyor beni.
Bu tevafuk değil de ne?

Yazıdaki tek eleştirinin görselini paylaşıyorum. Linkle, yazıyı okumakla uğraştırmayacağım sizi.


"..çeviri kaynaklı sorun.." demem çevirmenin tepesinin tasını attırmış.
Benim yazıma gönderme yapılınca, link veya isim yok zira, çevirmeni üzdüğüm için üzüldüm. Bir kere ya yanlış anlamış ya da kendisine yanlış aktarılmış.
Onun aksine ben yazının tamamını okuyunca üzülmekten vazgeçtim.
Nasıl bir enaniyetle sarf edilmiş sözler. 
Döndüm, lan bu kadar sinir edecek ne yazmış olabilirim? dedim yazımı okudum. 
Çevirmeni komaya sokan bu eleştirim mi?!
Açıkçası bana karşı linç kampanyası başlatılsa bu kadar abartılı tepki vermem. 

Nasıl böyle bir şey diyebilirmişim? Ben de kim oluyor muşum? 
Alt tarafı bir çocuk, demiş sözde. Ama nedense büyüklük onda kalamamış.. 

Valla sinirlenmedim. 
Blogumu nispet yapmak için kullanmadığım gibi laf sokmak için de kullanamam.
Düzenli okuyucularım da var, sevenlerim de sevmeyenlerim de (vardır herhalde).
Şuan espri yapmamak için zor tutuyorum mesela. Hayat kısa. 

Kitap okumak kadar almayı da seviyorum. Satın almayı da, hediye almayı da.
Daha dün kitapyurdu siparişim geldi mesela.
Yayınevlerinden kitap hediyeleri de kabul ediyorum kimi zaman. 
Blogumda okumadığım hiçbir kitabı yazmıyorum.
Beğenmediğim hiçbir kitap için, öldüm bittim geberdim, demiyorum.
Burada bahsettiğimden daha fazla kitap okuyorum. Kolay kolay bir kitabı yarım bırakmıyorum.
Yayınevlerine kendim mail attığım da oldu mesela. Ama fuar fuar gezip 'bedavaya ne koparsam kar' havasında hiç olmadım.
Yani hediye kitap da geliyor ama bu beni bir yalaka yapmıyor. 
Eleştiren insanlara çemkireceğinize, yalaka yorumcuyla tek derdi okuyucusuna iyi hizmet etmek isteyen kitap yorumcusunu ayırsanız mesela. Tamam pohpohlanmak işinize gelebilir ama yeri geldi mi kitap yorumcusu bloggerlara, o kadar abartmayın, diyebilseniz ya da.
Yorumları geziyorum hiç kendi aldığı bir kitap yok, hepsi yayınevlerinden gönderilmiş, hadi tamam gönderilmiş de bir tane bile mi kötü kitap yoktu içlerinden hepsine geberdin? Gebermiş arkadaş ölmüş bitmiş. Kitabı okumuş mu, orası muamma ama!
Ee böyle insanlar varken benim ufak eleştirim bile batar yani. O yüzden çok görmüyorum. Bir özrümü bile hak etmedikleri için üzülüyorum ama.

Bu da bahsi geçen sert(!) eleştirilerin olduğu yazım. Vaktiniz varsa okuyun. Eleştirilere açığım.

12 Mart 2015 Perşembe

Yeni Nesil Radyatör

Bizim evdeki kalorifer petekleri eskiden renkliydi. Evin rengi değişince peteklerde klasik beyazlara geçti.
Ancak bir video izledim ve keşke daha evvel izlemiş olsaydım diye düşündüm.



Bu yeni nesil radyatör diye tanıtılan petekler evinizin dekoruna, estetiğine uygun olarak renkli olabiliyor. Siz de görün bilin istedim.
Ama tabii beni bilirsiniz sadece renkli olma fikri cezbetmez beni.
Bir de çevreci dediniz mi can evimden vurursunuz. Kim daha az fatura ödeyip bir de dünyayı kurtarmak istemez ki?!
Bakımı ve temizliğinin de kolay olması da cabası.

Siyah kalorifer peteği fikrine ise bayıldım. Artık kimse evini koyu renk döşemiyor gerçi ama... Siyah sevgimizden de öyle kolay vazgeçemiyoruz.

Bu Seyhan ne anlatıyor, şu alüminyum radyatörlere yakından bakamaz mıyız? diyorsanız, linklere tıklamanız yeterli ^.^

11 Mart 2015 Çarşamba

Pabucumun Ajanı (1)

İlk defa bir AsuDe kitabı okudum.
Bakalım nasılmış?!

Sosyal medyadan takip edebildiğim kadarıyla gördüğüm Asude'nin çılgınlık derecesinde hayranları olduğu. Ben biraz temkinliydim birkaç da olumsuza yakın yorum okudum. Açıkçası beni okumaya iten olumlu yorumlardan ziyade eleştirel yorumlar oldu.
Asude'nin basılmış olan kitaplarının geneline baktığımızda kapaklar çok yerinde.
Kapaklarda, konuyu daha evvelinden bilen Asude okuyucularının fikrinin sorulması ya da şöyle diyeyim, Asude'nin okuyucusunun fikrine önem vermesinin etkisi büyük.
Kapaktan geçer not aldı mı? Aldı.


Gelelim sayfa sayısına. Kapak ne kadar "oku beni" diyorsa kitabın kalınlığı ve puntonun küçüklüğü beni korkutuyordu.
Okumaya başlayınca her ne kadar Asude'nin dili akıcı olsa da sayfa sayısının fazlalığı görüşüm değişmedi. Tekrar edegelen espriler, göndermeler çıkartılabilirdi ki kitap hakkında en büyük eleştirim bu olacak.
Yoksa yazarın dili başarılı. Esprili, sivri, nükteli. Bu kadarını beklemiyordum. Asude'nin ciddi bir popüler kültürü olduğu aşikar.

Kitabın konusuna gelirsek, iş aramaktan bıkmış 'biz sizi ararız' cevaplarından yılmış Deniz, Üstüner Holding'e okkalı özgeçmişini (okkalı derken atmış tutmuş sallamış da sallamış, maksat okuyacak olan İk'nın canını yakmak, bu sırada da eğlenmek, gururunu kurtarmak) illa ki bir Ahmet vardır düşüncesiyle, Ahmet Bey torpilli olduğunu, söyleyerek bırakır.
İş bu ki Ahmet Bey gerçekten vardır ve Tuna Üstüner kendisine uyuz olmakla beraber torpillisini işe almak zorunda hisseder. İşte Deniz bu şekilde hiç beklemediği anda iş sahibi olup, Üstüner Holding'e girer ama patron okumadan o özgeçmişi nasıl geri alacaktır? Dahası o işte nasıl tutunacaktır? Peki Ahmet Bey gelince ne olacaktır? Deniz bir de Tuna Üstüner'e aşık olmasa mıdır?
Daha neler neler..

Çok uzun yazdım hala beni okuyan var mı bilmiyorum ama bu kalın bir kitap yorumu. Yorumum da azıcık uzun olsun. Hem inanın bana benim yazmam sizin okumanızdan daha uzun sürüyor :)
Son olarak:
Sonu o şekilde bitmemeliydi. Devam kitabı var sonuçta, A aa! dedirtmeliydi. Hay Allah şimdi ne olacak derhal ikinci kitabı okumalıyım, dedirtmeliydi.
Bir de  dediğim gibi, o espriler göndermeler tekrar edilmemeliydi. Onu yapmasaydı var ya tam puan olacaktı. Neyse canım biraz kusur olsun :)

Eğlenceli kitapları sevenlere, kalın kitaplardan korkmayanlara, Türk yazarlara önyargılı olmayanlara ve hatta yazma konusunda kendini geliştirmek isteyenlere,özgünlük arayanlara naçizane önerimdir.

10 Mart 2015 Salı

Hayatımdan Bir Dizi Daha Kaydı {Newsroom}

Dizi orucundayım şu ara. Yaza kadar dizi yok.
The Newsroom eskilerden. Herkese hitap etmeyecek ama hitap ettiğini bîtâb edecek bir dizi.
Bu sene final yaptı.
Ben final bölümünde çok ağladım. :) Final bölümlerinde ağlamak adetim mi oldu, yoksa çok mu duygusalım veyahutta bu Amerikalılar cidden final yapmayı biliyor mu?
Kafamda deli sorular...
Çok güzel bir diziydi. İzlemeyen ve farklı bir şeyler arayanlar varsa bu diziyi izlemenizi öneririm.
3 sezon ve sezon bölümleri çok az.

Dedikten sonra hoşuma giden bir alıntıyı paylaşmak istiyorum.






Bu sık yaşadığım bir şey olduğundan mı bilmem koskoca dizide paylaşmak istediğim tek yer olmuş. Aslında öyle değil. Fevkalade favori sahnelerim mevcut ancak yaşamanız lazım, paylaşılınca anlaşılacak şeyler değil.
Artı dizide öne çıkan her bir karakter müthiş. Her birini tanıdığıma çok memnun oldum.
Güzel iş yapmışlar bu diziyle.

Aradan yıllar geçer de bu blog hala durursa; bu yazıya bakar ve bu yazıyı yazarken ki duygularımı hatırlar ve mutlu olurum inşallah. Çok ağladığımı hatırlamasam da olur :)
Zira sanki o kadar ağlanacak bir final değildi.
Diziyi izlemiyordunuz ki, "ağladınız mı siz?" diye sorayım:)

8 Mart 2015 Pazar

Ve Kazanannn...

Özlemişiz kitap çekilişi yapmayı, değil mi?
Ben özlemişim.
Sizin de katılımınız özlediğinizin bir göstergesi, sakın inkar etmeyin.
Ben zaten benim okuyucumun fotoğraflara bakıp geçmediğini, okuduğunu, önem verdiğini, önerileri not aldığını biliyordum.
Beni yanıltmadınız ^.^

Katılan herkese çok teşekkürler.
İlk defa yorum yazanlara, bu vesileyle takibe alanlara (sizi sizi) sevgiler.
Yorumunda hangi kullanıcı adıyla nereden takip ettiğini, mail adresini yazanlara ise kucak dolusu öpücükler ^.^
Takipte kalın, çekilişlere devam edelim diyerek kazananı açıklıyorum:

Başlarda ve sonlarda yazanların pek şans olmaz diye düşünürüm hep ancak kazanan 4 numaralı yorumun sahibi Aslıhan Tuna.
Ben şimdi Aslıhan'a mail atıp adres bilgilerini isteyeceğim.

Kazanamayanlar sakın üzülmesin sakın bak ant verdim! :)
Zira bu çekilişlere devam etmeyi düşünüyorum ^.^

7 Mart 2015 Cumartesi

Kitap Hediyesi İçin Son Çağrı

Gün sonunda bitecek olacak kitap hediyesini hatırlatmak istiyorum.
Yorumlarda o keseyi de istiyorum diyenler olmuş.
Siz sanıyor musunuz ki ben sizi kesesiz bırakacağım.
Kitap, kazanana deniz feneri koyu lavanta kesesiyle beraber gidecek.
Bakalım o şanslı yorumcu kim olacak?


Biraz yazardan bahsedelim, sizi fazla tutmayacağım sonra çekilişe katılmayanlarınız varsa çekiliş yazısına yorum bıraksınlar unutmadan, diye.

KIMBERLEY FREEMAN, Londra’da doğmuştur ve o üç yaşındayken ailesi Avustralya’ya taşınmıştır. Şuan yaşamakta olduğu Queensland’de büyümüştür. Asıl ismi Kim Wilkins olan yazar, çocuk ve tarihi kurgu kitapları da yazmıştır. Kimberley Freeman adını ise yazmakta olduğu kadın edebiyatı kitaplarında büyükannesini onurlandırmak için kullanmaktadır. 
Ben dilini -ki güzel çevrildiğini için teşekkür edilmeli-, ve işlediği konuları çok seviyorum. Umarım tüm kitaplarını okuma şansı buluruz.

Ama önce Deniz Feneri Koyu'nu okuyalım. ^.^
Bunun için ise şurada süregelmekte olan çekilişimize yorum bırakmayı ihmal etmeyin.

6 Mart 2015 Cuma

Ne Hediye Ediyor Bu Kız? {Kaçırmayın}

Dün başlayan ve yarın son bulacak kitap çekilişimi hatırlatmak ve ağzınızı sulandırmak için kitabın tanıtım videosunu paylaşıyorum.



Çekilişin için tıklayın.
Kaçırmayın bence ;)

5 Mart 2015 Perşembe

SANATA VE KEŞİFLERE YER AÇIN, GENÇLER GELİYOR!

Son senelerde sanat alanında yapılan yatırımlar ve etkinlikler gün geçtikçe artıyor ve gelişiyor. Özellikle İstanbul’da hayat bulan bu tarz etkinliklerden biri var ki, çok kısa sürede hem kendine has tarzı hem de izlediği yol ile oldukça ses getirdi. Bundan 2 sene önce, ulaşılabilir sanat alternatifi olarak yola çıkan ve her yıl yeni sanatçıların üretimleriyle gelişen Mamut Art Project’ten bahsediyoruz. Mamut Art Project bu sene Akkök Holding’le birlikte yoluna devam ediyor. Akkök Holding gibi güçlü şirketlerin genç sanatçılara destek olması, hiç şüphesiz ülkemizde kültür sanatın gelişmesinde ve yaygınlaşmasında önemli rol oynuyor. MAP’15 by Akkök hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz, www.mamutartproject.com adresini ziyaret edebilirsiniz.



Proje, genç sanatçıları, koleksiyonerler, galeriler, kültür-sanat kurumları ve sanatseverlerle galeri, müze, atölye gibi alışılagelmiş mekanların dışında, bir araya getirmeyi hedefliyor.

İsmini de insanoğlunun mağaralarda keşfedilmiş ilk çizimlerinde en çok görülen figürlerden biri olan “mamut”tan alıyor. Bir başka deyişle, “Mamut” bu projede sanatçıların büyük kitlelere göstereceği ilk eserlerini simgeliyor.

Mamut Art Project 2015 by Akkök’ün her yıl alanında uzman farklı isimlerden oluşan jürisi bu sene, Agah Uğur, Başak Şenova, Eda Kehale Argun, İnci Eviner ile Osman Erden'den oluşuyor. Jüri bu yıl başvuruda bulunan 1000’e yakın portfolyoyu değerlendirdi; yurtiçi ve dışından toplam 56 genç sanatçının 400 adet eserini sergilemeye layık buldu. Projeye bu yıl İstanbul, Ankara ve İzmir’in yanı sıra Diyarbakır, Konya, Nevşehir, Van, Karabük, Malatya, Kırklareli, Edirne’den genç sanatçılar da ilgi gösterdi. Mamut Art Project 2015 by Akkök, bu sene sınırlarını Türkiye dışına taşıyarak Fransa, Ukrayna, Almanya, ABD, Avustralya, Hollanda, Bulgaristan, İsviçre, İran’dan sanatçıların da ilgisini çekti.

Nerden çıktı bu Mamut?
Bu yıl 26-29 Mart 2015 tarihleri arasında KüçükÇiftlik Park’ta düzenlenecek olan Mamut Art Project by Akkök, fotoğraf eğitimi alan Seren Kohen’in girişimi ve sanat tarihi ve kültür politikaları üzerine çalışmalar yapan Tuba Kocakaya’nın sanat direktörlüğünde gerçekleşiyor.

Mamut Art Project 2015 by Akkök, her sene sanatseverlere yeni sanatçıları keşfetmeleri ve uygun fiyatlar ile ilk koleksiyonerlik adımlarını atabilmeleri için alternatif bir platform yaratıyor.

Bu sene sanatseverleri neler bekliyor?
Genç sanatçıların eğilimlerini, değişen trendleri yansıtan önemli bir platform olma rolünü de üstlenen Mamut Art Project 2015 by Akkök sergisine gelenler özellikle resim alanında bu sene farklı tarz ve tekniklerdeki çalışmaları görme fırsatı bulacaklar. Sergide ayrıca video art çalışmalarının yanı sıra fotoğraf ve güncel sanatın giderek gelişen ve cazibesi artan bir alanı olarak nitelendirilen sound art örnekleri de 26-29 Mart 2015 tarihleri arasında KüçükÇiftlik Park’ta izleyici ile buluşacak.

Bu günlerde karşınıza “Mamut çıkabilir!” dikkatli olun… 
Mamut Art Project 2015 by Akkök projesi çerçevesinde Pera, Sakızağacı, Maçka, Pangaltı, Etiler Akmerkez, Bağdat Cad. Kaya Taksi başta olmak üzere İstanbul genelindeki taksi duraklarında “Mamut sağolsun!” yazılı taksilere rastlayabilirsiniz.



Siz de eserinizi sergileme şansı yakalayın!

Akkök Holding ve Mamut Art Project’in birlikte gerçekleştirdiği #yourartismyheart etkinliğine katılan 3 kişi eserini etkinlik süresince Akkök Lounge’da sergileme imkanına sahip olacak. Katılmak için çektiğiniz fotoğrafı Instagram ya da  Twitter hesabınızdan #yourartismyheart hashtagiyle paylaşmanız gerekiyor. Yarışma hakkındaki detayları www.yourartismyheart.com adresinde görebilirsiniz. Ayrıca gönderdiğiniz fotoğrafın daha fazla oy alması için buradan arkadaşlarınıza da gönderebilirsiniz.


Bir boomads advertorial içeriğidir.

Hediye Ediyorum: Deniz Feneri Koyu

Uzun zamandır yapmadığımız bir şey bu, değil mi; kitap hediyesi!

Hem de çok ama çoook güzel bir kitap kazanma şansına sahipsiniz.
Arkadya Yayınlarından çıkmış, daha önce Kır Çiçeği Tepesini okuyup bayıldığımız Kimberley Freeman ait Deniz Feneri Koyu adlı roman.

Kitabın tanıtımı daha evvel yapmıştım. Hemen konusuna bir göz atmak isterseniz işte link burada.


Gelelim yapmanız gereken şeye.
Arkadya yayınlarının Facebook/Twitter/Instagram hesaplarından en az birinden takip etmek ve bu yazının altına mail adresiniz ile birlikte, kitabı istediğinize dair yorum bırakmak.
Blog takipçim olmalısınız, dememe zaten gerek yok :)

3 gününüz var! 7 mart saat 23:59'a kadar yorum yapabilirsiniz. 8 martta kazananı açıklarım inşallah.
Şansınız ve kitap okumak için vaktiniz bol olsun.

3 Mart 2015 Salı

Ünlü Aşk

Biliyorum biliyorum CNR kitap fuarı var ve siz, Seyhan kitap önerse de bi' koşu gidip alsak, diyorsunuz.
Hazır indirimler tavan (indirimin tavanı nasıl oluyorsa artık) harıl harıl alacak kitap arıyorsunuz.
Bu hengamede size liste yapamayacağım.
Daha önce yaptığım okumanız gereken kitap listeleri blogda mevcut.
Fazla uzağa gitmiş olamazlar arayın bulun ;) -İşte biri burada-


Fakat size son okuduğum kitabı önerebilirim.
Bir türk yazar.
Eğlenceli, romantik, aksiyonu eksik olmayan bir roman.
Kitapta sadece bir sahnede, bu sahne olmasaydı be, dedim.
Kalan kısım yorgun geçen günlerimde beni dinlendirdi, eğlendirdi, huzurla uyumamı sağladı.

Esas kızın türk ve bodyguard olduğu esas oğlanın Amerikalı bir aktör olduğu, öyle şaheser olmasa da zevkli zaman geçirtme vaadini yerine getiren, insanı gerektiğinde gülümseten gerektiğinde hüzünlendiren yaklaşık 500 sayfalık kitap.
Nasıl bitirdiğinizi anlamayacaksınız ama söz ;)

Kitabın sonunda yazardan bir not var.
Yüzümde tebessüm son sayfayı okuduktan sonra notu görünce çok memnun oldum.
Ben de yazara bir not yazmak istiyorum.
Biliyorum kitaplarınızın beğeniyle okunduğunu görmek size umut ve mutluluk veriyordur.
Bu yazıyı okursanız ve bu yazı sizi gülümsetir mutlu ederse, bir de beni düşünün.


Burcu Bahtiyar bu yazıyı okur mu okumaz mı? bilmiyorum ama birileri şuan okuyor.
Sevgili Okuyucu,
Sizi mutlu eden şeyler okumaya ama ille de okumaya devam edin.

1 Mart 2015 Pazar

Keyfi Köpürtemedim

Geçenlerde Fikrimühimden Nescafe Coffeemate geldi.
"Keyfi köpürtün" sloganıyla çıkan kahve kreması kahvesini köpüklü sevenler için.

Peki ben kahvemi nasıl severim?
Yumuşak içimli ve köpüklü kahve severim. Ürün gelir gelmez denedim.
Tadı çok güzel ama köpük?
Köpük nerede?
Bu mu köpük?
Çok bozuldum açıkçası bu kadar köpük için yaygara koparmaya hacet yok.
Hatta hiç olmaması bu kadar az köpüklü olmasından evla idi.

Hasılı tadını severek, köpüksüzlüğüne hayret ederek içmeye devam ediyorum.
Benden başka sevmeyene rastlamadım bu arada :)
Ve kahve kreması ve kahveyi koydukları metal kutuyu ayrıca sevdim^.^