30 Haziran 2014 Pazartesi

Ayaklı Bela

Gözümü yolda bırakan kitaba geldi sıra.
Bu serinin ilk kitabını Kosava'da okumuştum hatırlarsanız.
İlk kitap esas kızımın Abby'nin ağzından anlatılmıştı.
Her aşkın iki tarafı vardır ve ikinci kitapta Travis'in ağzından olaylar anlatılacaktı. Ben de bu aşkı bir de Travis'in ağzından dinlemenin heyecan verici olacağını düşünüyordum ki.. yanılmadım ^.^

İlk kitapta, Abby birşey saklıyor, Travis'ten kaçıyor, doğru olan şeyi yapsa bile sizi sinir ediyordu, haliyle Travis bu kızda ne bulmuştu merak ediyorduk. Heh işte kitabı okurken ne bulduğunu anlıyor, sevgisinin büyüklüğü karşısında şapka çıkarıyor, Travis'i daha da çok seviyorsunuz.

Bu serseriyi bu kadar sevmeme şaşırıyorum doğrusu :)
Abby'i onun ağzından dinlerken ona karşı bilenmiyor aksine Travis gibi anlayışla karşılıyorsunuz.


Yazar Jamie Mcguire'ın yazma sürecini çok merak ettim. İki kitabı eş zamanlı yazmış olamaz. Peki öyleyse ikinci kitabı yazması zor olmamış mıdır? Olaylar aynı şekilde ilerlemeli ama farklı bir yerden bakılmalı.. Çok iyi!

İlk kitap olan "Tatlı Bela" ile ikinci kitap olan "Ayaklı Bela" arasındaki zamanı uzun tuttuğum için olayları sadece ana hatlarıyla hatırlıyordum. Hiç bir tekrar benim için sıkıntı oluşturmadı. Hatta, 'acaba Abby'nin neler hissettiği aklımdayken okusaydım daha mı iyi olurdu?' diye düşündüm.
Yine de bazı yerlerin Abby'nin anlattığı ilk kitapta öne çıkıyorken bazı yerlerin de Travis'in anlatımında öne çıkarak birbirini tamamladığının farkındayım.

Gençlere, genç kalanlara, gençlik kitaplarından hoşlananlara, içinde sadece romantizm değil gel-gitler olsun belirsizlik olsun sayfaların nasıl ilerlediğini anlamayayım diyenlere tavsiye eder, serinin üçüncü kitabını okumaya koyulurum ^.^

29 Haziran 2014 Pazar

Sizin için Moray'i Seçtim

Moray'in adı bile geçince bir yumuşama bende, bir sırıtma.. anlatamam.
Keşke görseniz şimdi yazarken nasıl da keyifle yazdığımı.
Hem de sadece aklıma Moray geldiği için.

Moray kim mi?
Aşk olsun daha izlemediniz mi The Paradise'ı?
^.^

Herkes aynı şekilde etkilenmez ama ben bu tek cümleden kompozisyon yazabilirim.

Bu arada Moray'ı canlandıran Emun Elliott bir ay küçükmüş benden ^.^
Çok datlu yaa 

28 Haziran 2014 Cumartesi

Ispanaklı Krep Böreği


Biliyorum biliyorum artık Ramazan geldi..
Cumartesi yemek köşesine ara verebilirim diye düşünüyorum.

Ramazan hoş geldi, sefalar getirdi.
Her yıl sabırsızlıkla beklediğim 11 ayın sultanı.
Ne günlerin uzaması ne de sıcak beni, ramazanı heyecanla beklemekten alıkoyabilir.

Anneme geçenlerde, sahuru ben hazırlıyayım, diye bir teklif götürdüm. Kadın şaşkınlıktan cevap veremedi. Altından bir bit yeniği çıkacak mı? diye tetikte bekledi :) ama ciddiydim.
Kahvaltı etmekten nefret eden ben, sahur etmeye bayılırım ^.^

Şimdi paylaşmak istediğim tarifi sahur için yapabilirsiniz diye düşündüm. Ondan sonra yemek köşemize ara verebilirim.
Tarif yine Umut Sepetimden. Şık sunumu ve pratik tarifleriyle beni cezbetmesi kolay oluyor :D

Ispanaklı krep böreği tarifine bu linkten ulaşabilirsiniz.
Yanlız ben ıspanak yerine semizotu kullandım. Evde o vardı ne yapayım? :)
Gayet güzel oldu ;)

Ramazan-ı Şerifimiz hayırlı olsun.
Sizlerden ricam, yeme içme fotoğrafları paylaşmaya devam eden insanlara çemkirmeyiniz. Sabırlı olunuz.
Bir fotoğrafın ağzımızın suyunu akıtmasına izin vermeyecek kadar nefsimize hakim olabileceğimizi biliyorum.

Hepimiz için huzurlu ve mutlu bir Ramazan olsun ^.^


27 Haziran 2014 Cuma

Kahveci Kardeşler

Üsküdar'da şirin bir kahveci var. Önünden arabayla her geçişimde, bir gün buraya kahve içmeye geleyim, derim.
Sadece değişiklik olsun diye. Öyle methini falan duymuş değildim.
Ancak işte öyle yürüyerek geçip gittiğim bir yerde olmadığından hep vesaitin içindeyken aklıma gelir.
Daha göz önünde olsaydı şimdiye kadar çoktan giderdim.
Geçenlerde de bir arkadaşıma bir arkadaşı burayı önermiş, kahvesi güzel demiş, 'o da gidelim mi?' deyince "Elbette!" dedim.
Nasıl güzel kahve kokuyor daha girerken..

Damla sakızlı türk kahvesi tercih ettim. daha evvel içmemiştim, daha evvel gelmediğim bir kahvecide daha evvel içmediğim bir kahveyi seçerek risk aldım :)
Daha önce içmediğim için kıyas yapamayacağım ancak içtiğim pek güzeldi!


Bir manzarası yok, yol kenarında falan ama önünden geçerseniz kendinize bir mola verin ve benden kendinize bir kahve söyleyin! ;)

26 Haziran 2014 Perşembe

Demet Akalın'ın Makyajlı Hali!


Ünlülerin makyajsız halinin berbat olduğu ve onlara yapılan makyaj bize yapılsa afet oluruz, muhabbetini herkes yapmıştır. Hadi itiraf edin.
Ben ünlülerin makyajsız halinin bize çirkin gelmesinin nedenini makyajlı hallerine alışık olduğumuza bağlarım.
İyimser miyim? Belki. Belki de haklıyım. Ama belki..

Demet Akalın şarkılarını daha önce de sevdiğimi söyledim.
Size, boş zamanlarımda Mozart dinlerim, gibi bir yalan söyleyecek halim yok :)
Demet Akalın gerek makyajsız hali, gerek çıplak sesi konusunda oldukça eleştirilir.
Çıplak sesi konumuz değil, onu geçelim.
Gelelim güzelliğine.
Öyle ahım şahım bir güzelliği yok bana kalırsa ama çirkin de bulmuyorum.

Geçenlerde... gene instagram işte..
Instagrama bir fotoğraf koydu sevgili Demet..
Aa.. şey.. nasıl desem.. yoksa demesem de siz kendiniz mi karar verseniz?..
Makyajını kendi yapmış ve paylaşmış. Bakınız işte bu fotoğraf..


İnsan gerçekten hayret ediyor.

25 Haziran 2014 Çarşamba

Rab Ne Bana Di Jodi

Sende rabbimi gördüm.
Vaay.. nasıl yani?

Hint filmlerini izlemeyi bıraktığımı düşünmediniz, değil mi?
Çünkü izliyorum, bıkana kadar izlemeye devam. Böyle güzel filmlere denk gelirsem bıkmam da biraz zor olacak gibi.

Taani filmimizin esas kızı. Düğün günü evleneceği kişiyi kaybetmiştir. Taani'yi Anushka Sharma canlandırıyor. Söylememe gerek var mı bilmem ama bu hatun da pek güzel. :)
Suri esas oğlanımız. Bu rolde Shahrukh Khan'ı izliyoruz. Taani'nin babasının favori öğrencisidir ve babası ölüm döşeğindeyken bu ikisinden evlenmelerini rica eder. Taani için hayat bitmiştir. Evlense ne olacaktır evlenmese ne, mantığıyla kabul eder, babasını ve Suri' yi memnun eder ancak Suri'ye artık kimseyi sevemeyeceğini ve aşkın sadece ızdırap verdiğini, aşık olmadığı için çok şanslı olduğunu söyleyerek bütün yolları tıkar adeta.
Oysa Suri, Taani'ye ilk görüşte aşık olmuştur.


Bakalım Taani, Suri'ye nasıl aşık olacaktır?
Güzel güzel tüm filmi anlatacağımı sanmadınız değil mi? Bana göre fazla bile bilgi verdim. Ben filmi izlemeye başladığımda bu kadar bile bilgim yoktu.
Romantik komedi, danslar, eğlence ve hüzün bir arada. Müzikler harika! Dans sahneleri oldukça fazla ama konumuz buna müsait. İzleyince anlayacaksınız beni :) Bu arada danslar şahane!


Yalnız bu  filmi bana önerdiniz ama bence bu film izlenmeden evvel "Avaramu" isimli hint klasiğini izlemem gerektiğini söyleyebilirdiniz. Benim zaten listemde, izlemek istiyorum da bu filmde Avaramu'ya gönderme var. Neyse ki göndermeleri anlayacak kadar Hint sinema bilgim var:P
"Dhoom 3"den bahsettiklerinde de anladım da neden filmin sonunda Kajol'a, Rani Mukherjee'ye teşekkür edildi onu anlamadım. Filme konuk oldular da ben tanımadım mı yoksa! :s
Lütfen biri bana açıklasın ^.^

24 Haziran 2014 Salı

Altın Kelebek Ödül Töreninde Kim Ne Giydi?

Geçtiğimiz pazar Magnum Altın Kelebek ödülleri verildi ve bildiğiniz üzere bu törene Jessica Alba da katıldı.
İşin kırmızı halı kısmı bahane, biraz ödül töreninden bahsedeceğim.
Seneledir yapılan, çok önemsenen bir tören bu. Lanse edilişi öyle yani.
Ama o kadar acemiceydi ki, Alba neler hissetti acaba diye düşündüm.
Sunucu Nefise Karatay ve Mete Horozoğlu idi ama sunuculara kabahat bulacak değilim.
Bu bir organizasyon bozukluğuydu. Sanırsınız ben organize etmişim o yüzden herşey oldukça acemice.
Ama eminim bu işin arkasında bir çok insan gece gündüz çalıştı, tonlarca para harcandı..

Belki katılan davetliler eğlenmiş olabilir ama benim gibi televizyonda izleyen kişiler eminim rahatsız oldular. Törende, Duman grubu ve Duman grubuna ödül verecek Nejat Yavaşoğlu'nun ortaya çıktıklarında sigara içmeye dışarıya çıktıklarını öğrenince de kapattım artık dayanamadım. Ödülü önemsemiyorsan törene gelme, önemsiyorsan iki dk sık dişini.
Okul müsamerelerinde bile bir düzen bir nizam vardır. Nejat Yavaşoğlunu anons ediyorlar ortaya yok. E, diyor sunucu, ben veririm ödülü, Grubu anons ediyor grup yok ortada. Şimdi ben sunucuyu da kabahat bulamam ki!

Sonra en iyi drama Küçük Ağa mı? Drama mıydı Küçük Ağa?!
Ya da en iyi komedi dizisi Arkadaşım Hoşgeldin?! Dizi derken?!

Bu kadar rahatsız olmuşken töreni izleyemezdim yani, saçmalıktı.
Bir de izleseydim destan yazardım herhalde :) En iyisi kıyafetlere geçmek.
Jessica Alba'dan başlayacağım. Ece Sukan'la bir aradayken ki görüntüsünü bulamadım, Sukan bacağını o yırtmaçtan çıkarmak için büyük savaş verdi, görmeliydiniz :/


Bebek yüzlü bir kadın Jessica Alba, hayranı falan sayılmam ama günlük hayattaki tarzını her zaman beğenmişimdir. kıyafeti de "Altın" Kelebeğe göre ;)

"Altın" konseptli biri daha. Esra Erol'a birileri 'gecelikle gitme' deseydi keşke :/


İşte Küçük Ağa dramasının başrol oyuncuları..


Zara, tesettür butiklerinin yabancı olmadığı bir etekle kırmızı halıda. Keşke farklı kombinleseymiş.


Gizem'i beğendim ama pek güzel. Önde kocaman bir yırtmacı vardı. Çok hoş bir çift ;)
Sabah Söylemezsem olmaz programında ödül alanların salonu terk ettiğinden de bahsettiler ki, bu da çok çirkin bir davranış bence.


Bu nedir ya?! Gerçi Ediz Hun elini belinden çekmeyince Serenay Sarıkaya da pişman oldu bence bu elbiseyi seçtiğine :)))

Görselleri Hürriyet Kelebek sayfasından, sadece sizler için tedarik ettim :))

23 Haziran 2014 Pazartesi

Fırtına Kokusu

Nancy Pickard yabancı olduğum bir yazar değil. Daha önce de Bakire isimli kitabını okumuş, beğenmiştim.
Dolayısıyla bu bol ödüllü yazarın farklı bir kitabını okumakta hiç tereddüt yaşamadım.


Jody, 3 yaşındayken babası öldürülmüş, annesi de kayıplara karışmıştır. Hikaye 23 yıl sonra, günümüzde, babasının katilinin hapisten çıkacağını öğrenmesiyle açılıyor. Daha sonra geçmişe dönüp ailesini ve olayın nasıl cereyan ettiğini öğreniyoruz. Annesine ne olduğunu ve suçlu ya da suçların perde arkasını da. Yazardan yine tahmin edemediğimiz sürprizli bir sonla noktalıyoruz.
Kitabın tarzı güzel, yazarın dili güzel, konu güzel, çeviri güzel.
Kapak nasıl? Bence o da güzel :)

Kitap basılmadan evvel yazarla konuşma imkanım olsa, babanın ölümünü daha ilk anda söylemeseydi, okuyucu Hugh gibi bir karakterin ölmesini beklemediği için afallamasının daha güzel olacağını söylerdim. Ancak artık basılmış artık Nancy'e bir şey söylemeye gerek yok.

368 sayfa olan bu kitabı sıkılmadan okursunuz bence ^.^

22 Haziran 2014 Pazar

Dikkat Aşk Çıkabilir!

Onların hikayesi nefretle alevlendi, aşkla mühürlendi!
Birbirlerinden nefret eden iki insandı onlar… Ama evlendiler!
Uslanmaz bir asosyal olan İlkim’in hayatındaki tek amaç başarılı bir bilim kadını olmaktır. Onun modayla, makyajla işi yoktur ve gözlüğünün ardındaki dünyada ders notlarıyla mutludur.
Evlenmek için hayallerinin profesörünü beklerken, karşısına tehlikeli, kaba, bilimden anlamayan, öfkeli bir iş adamı çıkar. Martin Turner… Bu Amerikalı adamla asla evlenmemesi gerektiğini bilse de, muhteşem kariyerinin anahtarının onun ellerinde olması işleri rayından çıkaracaktır.
Genç kız, ilk andan beri koşarak kaçmak istediği bu yakışıklı ve karanlık adama, hayatının tüm ideallerini çiğneyerek tutkuyla çekilirken, ilk kez gerçek bir kadın gibi hissetmeye başlar.
Ve genç adam, gizli çıkarları uğruna evlendiği bu kızı Amerika’ya götürdüğü gün ondan kurtulma planları yaparken, sessiz karısı hayatının merkezine yerleşir.
Aşk, nefreti gölgesi gibi takip ederken, bu nefretten bir aşk doğabilir mi? Peki ya sırlar açığa çıktığında gerçek aşk yalanlara direnebilir mi?

Genç adam kızın kollarını okşar gibi sıkarken konuşmaya devam etti. “Bu gözlük senin ayrılmaz bir parçan, dört göz fosil. O gözlerinde değilken yanlış adamlara gidiyorsun!”
“Doğru adam mı var sanki?”
Martin hafifçe gülümsedi. Gerginliği ve öfkesi canlı olsa da kızın çocukça alınması onu gülümsetti. Kısa bir an için elbette. Sonra gergince “Var,” dedi. Duraklamadan da devam etti.
“Doğru adam benim!”

21 Haziran 2014 Cumartesi

5 Dakikada Hazırlayacağınız Çikolata Topları

Bu kakaolu bisküvili topları 5 dakika hazırlayacaksınız. 5 dakika da buzdolabında bekletmeniz yeterli gelecek.
Kayıtsız kalamadığım, bu saat niye girdiysem şimdi? diye genelde hayıflandığım, ama takip etmeden geri kalamadığım bloglardır yemek blogları.
Blogger üzerinden kaçırdığım tarif oluyor da Facebook, Instagram ve Twitter sayesinde o açıkları kapatıyorum.
Bu durum beni Ramazan'da zora sokuyor ama.
Çünkü şimdi ayıklayabiliyorum. Bunu severim/bu bizim ailenin damak tadına uygun-bu değil, diyebiliyorum ve tarifleri ona göre seçebiliyorum. 
Ama biliyorum ki Ramazan'da bu yetiden yoksun olacağım her gördüğümü denemek isteyeceğim. Kurbanlarımın Allah yardımcısı olsun :)


Bunu tarifi de Umut Sepetimin Facebook sayfasında gördüm not aldım. Hemen akabinde taşınacak komşumla rastlaştık,  gel gitmeden bir çayımı iç, dedim o da onay verince hemen bu topları yapmaya koyuldum.
Benim gibi komşu dostlar başına :P
Benim toplarımın görüntüsü orijinalini aratsa dahi tadı harikaydı. Birazdan tekrar yapacağım sanırım kuzenlerim geliyormuş, seveceklerine eminim.

Size de link bırakıyorum, bugün yapıp çoluk çocuğu sevindirin :D

20 Haziran 2014 Cuma

Samanyolu

Peş peşe yazdığım magazin yazılarından sonra, bir kitap yorumuyla entelektüel imajımı tazelemek istiyorum.
Müsade buyrunuz.

Aslında çok önce okuduğum bir kitaptan bahsedeceğim size bugün.
Kitabın filmini de izleyip yazısını öyle hazırlamaktı niyetim. Ama gelin görün ki bir türlü izleyemediğim film sayesinde, kitap yorumu bir türlü yazamadığım post oldu.

Gerçi ben izlemedim belki ama eminim içinizde izleyenler oldukça fazla.

Bu Kitap bana Yıldızımdan hediye ^.^
Bir Kerime Nadir romanı.
Ailesini küçükken kaybetmiş, teyze evinde yetişen Nejat'ın, kendisini kardeşi olarak gören teyze kızı Zülal'e aşkını anlatan bir kitap. Yoğun duygular, yanlış zamanlar.. Sürpriz bir son!
Kitabı Selim İleri önsözüyle okudum. Tabii Sayın İleri benim filmini izlemediğimi bilmediğinden kelli filminde kimlerin oynadığında da bahsetmiş. O yüzden benim Nejat'ı Ediz Hun ve Zülâl'i Hülya Koçyiğit olarak hayal etmekten başka şansım kalmamıştı.

Kitap kapağının içerikle alakası olmamasına rağmen hoş bulduğumu söylemeliyim. Ayrıca yanınızda taşımak için idealden öte bir boy ve hafifliği mevcut.

19 Haziran 2014 Perşembe

Buse Terim Ve 3 Gelinliği

Biliyorum konu bayatladı sıkıldınız falan ama baktım parmaklarım kaşınıyor yazmadan rahat edemeyeceğim, bayat mayat yaz kızım, dedim.

Nedendir bilmem Fatih Terim'i severim. Buna rağmen, Buse Terim'in düğününe neden bu kadar futbolcu gelmiş? diye salakça bir soru sormuş olabilirim :)
Buse'yi ilk blog yazmaya başladığı zamanlar Beyaz Show'da görmüştüm. O zamanlar koca popolu bir şeydi zayıflamış güzelleşmiş buldum kendisini. Kocası Volkan Bahçekapılı kısa falan ama çok tatlı bir tipi var. Çift olarak kendilerini beğeniyorum.

Buse Terim, Serdar Ortaç'la aynı gün dünya evine girdiler. Hatta ben o gün  arkadaşıma, Serdar Ortaç'la Buse Terim  bu akşam evleniyormuş, deyince zavallı kız bu magazin haberi karşısında ufak çapta şok yaşadı.
Ben hangi düğüne gideceğimi bilemediğim ve ikisini de kırmak istemediğimden mütevellit düğünlerine katılamadım :)

Ertesi gün Buse Terim'in 3 gelinlik giydiği haberini duyunca "YUH!" dedim yani yuh. Görgüsüzlük bu kadarı da, dedim tüm sempatim gitti.


Buse Terim evden çıkarken sade kısa beyaz bir elbise ile renkli gelin buketi kullanmış. Düğün için hazırlanacağı mekana geçiş kıyafeti bu yani  :)


Asıl gelinliği Ellie Saab imzalı, o kadar parayla o kadar imkanla bunu mu almış, diye düşündürecek cinsten bir gelinlik. Tamamen zevk meselesi aslında eleştirmek doğru değil ama modacı kimliği o kadar göze batıyor ki, insan bir şeyler demeden edemiyor. Daha mütevazı biri olsaydı belki de eleştirmeyecektik.


Üçüncü kıyafet ise 'after party'de giydiği beyaz püsküllü elbise.
Bir sürü laf ettik (ya da size suç atmıyım ettim) ama aslında biraz magazinin bize sunuşunda hata var. İmkanı olup bu kadar gösterişi seven herkesin yapabileceği bir şey gibi geliyor bana açıkçası.
Üç gelinlik giymek değil ama. O güne dair her şeyin özel olmasını istemek.

Tabii bir de arkadaşım, bu tip insanlara 'koca manyağı' yakıştırmasını uygun görüyor ki onun açısından bakınca, insan ona da hak vermiyor değil :)

18 Haziran 2014 Çarşamba

Volkan Demirel'in Karısı

Bu instagram var ya, düzenimi bozdu. Kim derdi ki ben blogumda bir futbolcunun eşinden bahsedeceğim?
Futbol ne, ondan haberim var mı ki benim?
İddia ediyorum iki ağabeyle büyüyüp de futbola bu kadar uzak birini daha bulamazsınız.
Velhasıl ben futbolcu falan pek tanımam.
Instagram işte.. nelere kadir.
Kuzenim Volkan Demirel'in instagram hesabında paylaştığı bebeğini gösterdi. Öyle tatlı ki. Maşallah..
Sonra bir fotoğrafta da çekirdek ailesini gördüm.


Bu fotoğraflar işte.
Kadına bayıldım, nasıl bir güzellik bu böyle?! dedim. Nefret ediyorum güzel kadınlardan :)
Meğersem Miss Belgium imiş.
12 yaşında ailesiyle Belçikaya yerleşen Zeynep Sever 2009 yılında Belçika güzeli seçilmiş 2010 yılında da Fenerbahçeli Volkan Demirel ile evlenmiş.
1989 doğumlu güzel 1.75 boyunda.


Bu Volkan'ı da yakışıklı bulan insanlar vardır herhalde :/ İlginç bir tip, deyip geçeyim, uzatmayalım ;)



Fotoğraflar altında estetik tartışmalarını dönüyor. Zeynep Sever Demirel'de estetik var mı yok mu? bilemem. Çok doğal bir görüntüsü var bence.
Nasıl? Sizce de güzel, değil mi?

Not: Fotoğrafları çiftin instagram hesaplarından (1volkandemirel ve zeynepseverdemirel)  arakladım. Haklarını helal etsinler :)
Belki Volkan'la Zeynep beni takip etmek isterler diye; benim instagram hesabım ise The_Syhn.

17 Haziran 2014 Salı

Fatma'da Toplanalım


Sizi arkadaşım Fatma'yla tanıştırayım bugün.
İsmi Fatma. Benle yaşıt.
Şey.. yani yaşıt dediysem kibarlıktan. Tam sekiz ay var aramızda. Dile kolay sekiz koca ay!

Bu arkadaşım evli ve iki çocuk annesi ve beceremediği şey yok. Hani annelerimizin "Selma'nın kızı şöyle marifetli böyle yetenekli" diye başımıza kakacağı örnek modellerden.

İnsanın arkadaşı marifetli olunca soluğu devamlı Fatma'da almamız kaçınılmaz oluyor.

Sanmayın ki Fatma çok mutlu, Fatma bize bayılıyor.
Fatma agresif, Fatma yorgun, Fatma ters, niye hep bana geliyorsunuz, diye söyleniyor.
Ama her seferinde bizi öyle güzel ağırlıyor ki.. 
Onun evi bizim ikinci evimiz.
Artık huzurlu evimizden hüzünle ayrılırken 'gelecek hafta yine geliriz' diye birbirimize teselli veriyoruz. 
Ne yapalım yani, Fatma da bu kadar güzel börek açmasın o zaman!
Yok size börek, açmayacağım börek mörek, misafir umduğunu değil bulduğunu yer, dese de, her seferinde böreğimizi açar.
İnsan sevmediği istemediği kişilere elcazıyla börek açar mı? ^.^
Sadece bu da değil haftaiçi bir yerlerde karşımıza çıkan tarifleri Fatma'ya atarız, sen bunu ne de güzel yaparsın, diye, yapar o da. Herkesin sevdiği kuru yemişleri sofrasından eksik etmez mesela.
Makyajsız, topuklu ayakkabısız karşılamaz misafirini. Güler yüzünü eksik etmez.

En son terasında mangal yaptık da ondan bu iltifatlar sanmayın.
Ya da, Ramazan geliyor sık sık bizi iftara çağırsın diye de değil.
O da biliyor çağırmasa da gideceğimizi nasılsa. :)

Hem jest olsun, hem siz Fatma'yı tanıyın diye.
Hem geçenlerde benle çekime geldi, hem yardımcım hem modelim oldu diye.
Hem arkadaşlarınızın kıymetini bilin, hem Fatma aslında bizi sevdiğini itiraf etsin diye. ^.^

16 Haziran 2014 Pazartesi

Bir İlkbahar Macerası

Aylardır rafta okunmayı bekleyen kitabı ilkbahar bitmeden son bir gayretle okudum ama ilkbahar bitmeden yazısını yetiştiremedim.

Milly Johnson daha önce okumadığım ama gerek kitap isimleri gerek kitap kapaklarıyla ilgimi çeken bir yazar.
Sizi böyle kapaklar çekmese de, ben cicili bicili kapakları seviyorum. Bana keyifli zaman geçirtmeyi vadediyor. Ben de bu vaat karşısında kayıtsız kalamıyorum çoğu zaman.


Kitabımızın ana karakteri Lou -ki alışana kadar hep erkek sandım- bir gün dergide okuduğu bir yazı sonrası atmaya kıyamayıp tavan arasında sıkıştırdıklarından, fazla fazla aldığı bardak, çanak ve süzgeç gibi şeylerinden kısacası fazlalıklarından kurtulmaya başlar. Konteyner konteyner çöp çıkacaktır evinden. Konteynercının köpeğinin adı Clooney'dir bu arada.
(Eğer George Clooney bu sene evleneceğini açıklamamış olsaydı biraz kızabilirdim buna ancak şimdi anlayışla karşılıyorum :)
Neyse kitabın bana kalırsa sadede gelmesi uzun sürdü.
Bir ara "N'olur ilkbahar macerasından kasıt kadının evini temizlemesi olmasın!" bile dedim. Öyle ya temizliği bir macera, bir yaşam amacı olarak gören kadınlarımız yok değil.
Neyse ki hikaye gelişti.
Kadının fazlalıklarından kurtulurken hayatını sorgulamaya, yaptığı hatalardan ders almaya da başlıyor. Bir yandan hayalleri olduğunu eskiden böyle olmadığını hatırlayıp bunun üzerine gidiyor. Ama siz her şeyi en son öğreniyorsunuz. Gereksiz bir merak unsuru var kitapta. Merak ettireyim derken bıktırdı beni yazar açıkçası.
Yoksa güzel bir de aşk vardı ^.^
Olmaz olur mu? Tabii tahmin etmiştiniz;)

Yanisi biraz daha kısa olup o merak ettirmeyi abartmasaymış 'harika bir yaz kitabı' diyerek size bahsederdim. Ancak harikadan biraz eksiği var gördüğünüz gibi :)

15 Haziran 2014 Pazar

Hazır Sos

Böyle pratik şeylere bayılıyorum ya.
Tek kullanımlık soslar.
Kutuda alınan soslar az nüfuslu aileler için fazla geliyor. Yalnız kaldığım dönemden biliyorum.
Böylesini ben çok sevdim eve stokladım :)


Tatlı için kullanacaksanız bir paketi yetmez tabii. Şuanda yalnız kalmadığım için bir kaç paket kullandım ben de son tatlıda ve böylece böğürtlenli sos stoğumu sıfırladım :)

Reklam tadında bir postun daha sonuna geldik.
Tatlınıza bu hazır soslardan eklerken beni hatırlayın :)

14 Haziran 2014 Cumartesi

Etimekli Patlıcan Salatası

Kızartma severlerin muhakkak denemesi gereken bir tarif bu.
Mmmm miss misss..
Tadan herkese tarifini vereceksiniz sanırım. Bizde olay bu şekilde gelişti çünkü :)


Fotoğrafı kimse görmeden çok alelacele çektim :)
Tarif Portakal Ağacından.
Yalnız ben kırmızı köz biberleri sadece süslemek için değil içine de kullandım..

Ve etimek yerine kalan, bayatlamış ekmekler de kullanılabilir. Aklınızda olsun.
Afiyet olsun şimdiden ^.^

13 Haziran 2014 Cuma

Sana Aşık Değilim


Bir Vefa Enver romanı.

Vefa Enver'in daha önce "Çocuk da yapamadım kariyer de" isimli kitabını okumuştum. Bu kitabı da o kitap gibi yumuşak, romantik komedi tadında bekliyordum. Ancak o da ne?!
Bu kitap entrika ve intikam üzerine kurulu, daha cüretkar, daha iddialı.
Neden o serinin pembe bununsa kırmızı-siyah olduğunu okuyunca siz de benim gibi anlarsınız ;)

13 yaşına kadar varlıklı bir hayatları varken babasının iflası ve intiharı sonucu birden yerinden yurdundan olan, alkolik annesiyle bir başına kalan, bunun sonunca intikam yemini etmiş bir kızın, kaybettiklerini geri kazanmaya çalışma öyküsü.
Planlamadığı tek şey vardır, o da nefret ettiği, intikamını alacağına yemin ettiği adama aşık olması.

Güçlü karakterler, cesur anlatım..
Tahmin edilebilir sonun yanı sıra, kitapta tahmin edilemeyecek bazı gelişmeler vardı. Açığa çıkışını sevdim. Yani böyle pat diye alakasız bir şekilde değil de, tam yerinde.

Bu türü sevenlerin bayılacağı bir kitap olmuş. Seveceğini düşündüğüm insanlara önermeye başladım bile. Kişiye özel önerilerde bulunmayı severim.
Kitabın çıktığı yayınevi olan Ephesus ve Vefa Enver'i facebooktan takip ederseniz, yapılan alıntı ve yorumlardan size uyup uymadığını daha rahat anlarsınız. Bu hatırlatmayı hep yapmak isteyip unutuyordum.
Neticede zevk meselesi ;)

12 Haziran 2014 Perşembe

Death Comes To Pemberley

"Niye bu kadar kısa?!" diye çıldırtacak mipmini bir diziyle daha karşınızdayım.
Diziyi izlemeden önce bazı koşulları yerine getirmek lazım ama.
Sevgili Jane Austen'ın meşhur romanı "Aşk ve Gurur"u okumuş olmanız gerek. Ya da izlemiş.
Ya da benim gibi hem kitabını okumuş, hem filmini ezberlemiş, hem de dizisini izlemiş olmanız..
Çünkü bu dizinin ana karakterleri Elizabeth ve Darcy!


Evli mutlu çocuklu bir şekilde karşımıza çıkıyorlar Elizabeth ve Darcy.
Darcy dedikçe midemde kelebekler...

Ancak isimden anlaşıldığı üzere biraz karamsar bir konusu var. Arazilerinde gerçekleşen ölüm üzerine katilin aileden olup Darcy'nin namına leke sürülme ihtimali, haksız yere birinin idamına sebep olma endişesi üzerinde durulan sadece 3 bölümlük bir dizi.
Konu o kadar müsait ki aslında..
"Neden sadece üç bölüm?!" insan gerçekten hayret ediyor!
Böyle hayret ederken bu dizinin P. D. James'in yazdığı aynı adlı romandan uyarlandığını öğreniyorum.
Bizdeki gibi eseri eserlikten çıkarmak yerine bire bir uygulama taraftarı ingilizler..


Yalnız gördüğüm en paçoz Elizabeth olduğunu kabul ediyorum. (Elizabeth karakterini Anna Maxwell Martin canlandırıyor)
Darcy bile başta 'Yaa bunu mu seçmişler Darcy diye' hayıflandırsa da, Darcy'nin karakteri fiziğinin önüne geçiyor ve ısınıyorsunuz. (Matthew Rhys ise Fitzwilliam Darcy rolünde)

Dizinin en sevdiğim yanı karakterlere son derece bağlı kalarak özelliklerini vurgulaması.
Lydia ve Mrs. Bennet tek kelimeyle harika! Harika dediğime bakmayın, yani komaya sokacak kadar uyuz olmayı başardıkları için harika, diyorum.


Elizabeth ve Darcy'nin evlendikten altı yıl sonrasına götüren bu BBC yapımı diziyi tüm Jane Austen 'Aşk ve Gurur' severlere öneriyorum. Türkçeye çevrilmiş olsa kitabını da okurduk..

11 Haziran 2014 Çarşamba

Green Gate Çılgınlığı

Ben mi yanlış hatırlıyorum bilmiyorum, eskiden birinde olan bir şeyden istemezdik.
Bizde olan bir şeyi başkasında görünce soğurduk, soğumaz mıydık?
Bir ben mi böyleyim ya da?!

Ağzım açık bir şekilde insanların Cath Kidson ve Green Gate alışverişlerini seyrediyorum.

Tamam çok güzel, çok zarif, çok elegant.
Ama arkadaşım bir kupa 36 tl.
Bir kupaya o kadar para vereceğim sonra hepinizde aynısı olacak öyle mi?!
Yok dostum teşekkür ederim.



Ülkemizde satılmadan evvel bloglarda görüyordum online alışverişle Cath Kidson alındığını. Merak edip fiyatlara falan bakmadım hiç. Evli kadınların züccaciye hastalığı bekarlarda olmuyor haliyle.
Hayatıma instagramın girmesiyle Cath Kidson alış verişleri, dahası onun muadili Green Gate hastalığı gözüme batar oldu. Yaw neden herkes aynı tabağın peşinde?!

Derken Green Gate'in artık Tepe Home'da satışa sunulacağı haberi...
"Sabah kapısında mağazanın açılmasını bekliyorum", "Tezgahtarlarla beraber kutuları yerleştiriyoruz", "Ay bu vazo bizim buradaki Tepe Home'da kalmamış" yorumları...

Bir de  fiyatları görünce, bu bıkkınlık tavan yaptı bende.


(Modelime teşekkür ediyorum, öpüyorum onu :* )
Amma uzattım, bıraksanız daha da yazacağım.
Zengin malı züğürdün çenesini yoruyor her zamanki gibi.

10 Haziran 2014 Salı

Love Rain

En sonunda başladım diziye.

Başlasam mı başlamasam mı, izlesem mi izlemesem mi?, diye düşünürken o da ne; Seo In Guk mu oynuyormuş bu dizide?! Öyleyse izleyeyim, diyerek başlayıverdim.
Ne yapmışsın bana be çocuk!
Ay hiç de sevmediğim bir roldeydi böyle tiplemeden hallice karakterleri hiç sevmem aslında.
Nerede Reply'deki asalet, nerede Master's Sun'daki karizma?!


Ama Seo'cum bu rolü de güzel oynamış.
Hep diyorum çok iyi oyuncu bu çocuk ^.^


İlk bölüm dizi olduğunu unuttum bir film izliyormuş gibi hissettim. Cidden unuttum dizi olduğunu. Bitince, "aa evet diziydi bu değil mi?", diye kendime geldim. Öyle ciddi bir yapımdı.
Yetmişlerde birbirine aşık olup kavuşamayan çiftin, ikibinlerde çocuklarının tanışıp aşık olması sonra anne ve babalarının birbirlerinin ilk aşkları olduğunu keşfetmeleri, bunun üzerine afallayıp kararsız kalışları..
Dizide yaşanacak olan gelişmeler bunlar.

Dizi hakkında, ilk bölümlerin çok güzel olduğunu sonradan bazı yerlerinin sıktığı, yorumlarını okumuştum. Ondan etkilendiğimden midir bilmem, aynen ilk bölümleri art arda izledim, sonralara doğru biraz tekrara düşmüş gibi hissettim, sıkıldım, derken toparlanıp bitti. Demek ki 20 değil de 16 bölüm olsaymış harika olacakmış.


Oyuncuları çok beğendim genel olarak. Çoğu iki rolde birden oynuyor. İki kişiyi yani. Çok güzel canlandırmışlar ama hal ve hareketler mimikler değişmiş, bilmeseniz, yaw aynı kişi değil bunlar, dersiniz..



Fotoğrafları görünce ne demek istediğimi anladınız sanırım?

Şimdi yazıyı hazırlarken söylemek istediğim çok şey olduğunu fark ettim. Etkileyici sahneler, beğendiğim mutlu olduğum yerler, unutamadıklarım falan. Ama sizi sıkmayacağım yeteri kadar uzattım farkındayım.
Ama benden gelinliğe değinmemi beklersiniz siz bilirim :)


Gelinlik neyse de saça bayıldım. Bayıldım!

9 Haziran 2014 Pazartesi

Aynı Yıldızın Altında

Bestseller avcısı Pegasus yayınlarından ne kadar uzak dursam da bazı kitaplarına kayıtsız kalamayıp toptan alıverdiğim kitapların içindeydi bu kitap da.
Ancak içlerinden sadece bunu okuyabildim. Şimdilik.
Üzerinden zaman geçti gerçi, instagramda görenler hatırlayacaktır.
Filmi gelmeden bari yorumumu da yazayım.


Gerçi yorum yazmaya ne hacet çok sevdim bu kitabı. Boğazımda düğümle okudum. En başından itibaren sardı beni. Kanser tedavisi gören ve kanserli hastaların terapi grubunda tanışan iki gencin aşk hikayesi.
Filmi merakla bekliyorum.

Kitabın çevirisine değinmek istiyorum yalnız. Bu konudaki eleştirilere katılıyorum; kötüydü!
Bunu Pegasus Yayınevi yapınca daha göze batıyor çünkü imkanları var. İnsanın içinden, orijinal kapak kullanacağına doğru dürüst çevirmen kullan, son okumanı adam gibi yaptır, demek geliyor.

Kitabı sevmeyenlerin çoğu çeviri düşüklüğünden sevmemiş, yayınevleri okuyucularının isteklerine kulak vermeli haksız mıyım?

8 Haziran 2014 Pazar

Düğün Tarihimiz Belli Oldu

Sevgili George'umun :( yakında zamanlarda nişanlandığı gündemime bomba gibi düşmüştü hatırlarsanız.
Benimle değildi nişanı, afallamıştım, ama kabullendim.
Seven insan sevdiğinin kararı karşısında destek gösterir.
Nişanlısı her ne kadar çirkin bir kadın olsa dahi, bu ilişki için elimden gelen sempatiyi onlara sunmaya hazır olduğumu sizinle paylaştım.
Ve sunuyorum da...
Ağla çiko..


Şu çirkinliğe bakın tövbe yarabbimm :(
People dergisininin dediğine göre, düğünün eylül ayında İtalya'da olmasına karar verilmiş.
Eylülde de çok yoğunum ama yapacak bir şey yok, gidip halay başı olacağım artık.