31 Aralık 2014 Çarşamba

Karanlığın Ayak İzleri

Bu kitabın yazısı kendimi sıkıştırmaz isem 2015'e kalacak. 
(Seneye kalacak, diyerek bayat bir espri de yapabilirdim Sevgili Okuyucu, beni takdir ediyor musun? )
Ve ben (parantezden önceki asıl konuya dönelim hemen) 2015'te yeni etiket açacağım için bu kitapla kapanış yapalım istedim.

Senenin son gününde bahsedeceğim kitap, okuduğum ilk Tess Gerritsen kitabı ^^


Belki aranızda müdavimleri vardır. Benim yazarla tanışmam bu kitaba nasipmiş. Diğer Tess Gerritsen kitaplarıyla mukayese edecek durumda değilim tabii olarak. 
Öncelikle kitaptan beklentim safi macera-gerilim idi. 
Bunun kapak ve ismiyle alakası olabilir mi? Bence olabilir :)
Ama işte gerilim yoktu. Macera ve heyecanın yanında romantizm de vardı ^^

Tavistock kardeşlerin anne ve babaları yıllar önce kimliği belirsiz kişilerce öldürülmüş ve cinayet örtbas edilmiştir. Bir parti sırasında olayların kendilerine anlatılandan daha fazla olduğunu öğrenecek ve bu işin peşini bırakmayacaklardır. Canları pahası bile olsa.
"Peki aşk dedin Seyhan, romantizm dedin onlar nerede?" diye soracak olursanız, okumanız gerekecek.

Kitap çok.. nasıl desem.. amerikalı.
Diyaloglar, konu, karakter.. bir amerikan filminin içindeymişim gibiydi. İyi manada söylüyorum bunu tabi. Rahat okundu, zeki diyaloglarla keyiflenildi, romantizmsiz olmazdı..
Güzeldi evet, ben sevdim.

Eveeeeettt. İmzalı tabii ki kitabımmmm..
İmzalı kitabın tadı da bir başka, der havamı da atarım :D

29 Aralık 2014 Pazartesi

Pazarları Hiç Sevmem II

Pazarları hiç sevmem 2 de neyin nesi? diyenlerinizi, pazarları hiç sevmem (1) yazıma alayım.

Daha önce "pazarları hiç sevmem" filmi hakkında izlemeden atıp tutmuş bulunduğumdan başlık bu şekilde geldi.
İzlenecek onca güzel film varken kısa sürmesinden kelli, bu filmi izleyip aradan çıkartmalı, dedim.


Bir film ne kadar kötü olabilirse ancak o kadar kötü ve sıkıcıydı.
Soundtracki ise muhteşem bir Nil Karaibrahimgil parçası.
Ve bir de filmin ismi güzel, çok güzel.

Her şeyin bir amacı vardır ama hayatta değil mi?
Benim bu filmi izleyip beğenmemem, sonra bu yazıyı yazıp başlığına da Pazarları Hiç Sevmem 2 koymam belki de Pazarları Hiç Sevmem 2'nin senaryosunu benim yazmam gerektiğine dair bir işarettir.

Evet evet harika olay örgüsü dizilmeye başladı bile.
Öyle ki, birinciyi izlemeden ikinciyi izleyebileceğiniz türde bir hikayesi olacak.
Yani ki aman 'Seyhan ikincisi çekmeden birincisi izlemeliyim'in derdine düşmeyin :)
Her şey sizin için.

27 Aralık 2014 Cumartesi

Nefret Etmemenin Dayanılmaz Hafifliği

Hey gidi 2014 sen de mi bitiyorsun?

Herkes gibi ben de yıl biterken biten yılın muhasebesini yaparım.
Elhamdülillah çok güzel bir yıldı.
Böyle söyleyince insanlar yanlış anlıyor. Hayat sana güzel, çok şanslısın, senin yerinde ben de olsam öyle derim falan filan.
Kaybettiğim zamanlar da oldu. Ama ben ağlanıp sızlanmaktansa, onları kazanıma çevirmeyi tercih ettim.
Yani hayat bana güzel değil, ben hayata güzelim.
Fazla mı iddialı oldu?
Gerçekler hazmedemeyenlere hep fazla gelir zaten!
Hey dostum bunu unutma.

Bu kadar kişisel gelişim seminerini az gördüğüm için bir de görselle desteklemek istedim.
Yeni yıl kararları alıp durduğumuz şu günlerde lütfen ilk sıraya kendinizi nefretten arındırmayı yerleştirin.
İnsanın elinde değil gibi gelse de inanın ben yapabiliyorsam herkes yapar :)

26 Aralık 2014 Cuma

Yeni yılda hem her şeyden haberiniz olsun hem de moda ve yeni keşifler sizden sorulsun!

Haberleri takip etmek için kullanılabilecek en iyi uygulama Hürriyet E-gazete olsa gerek. Hem basılı gazete okuma keyfini yaşarken, hem de güncel haberlere ulaşabilme imkanı sunuyor. Uygulamanın son güncellemeleri ile de; hava durumuna, burcuma, finans haberlerine ve sinema rehberine ulaşabiliyorum. Hürriyet E-Gazete'nin en güzel yanı da (sona sakladım) bir sonraki günün haberlerini 00:00'da alınıyor olması.

Şimdi de sizi Hürriyet E-gazete'nin yılbaşı paketi ile tanıştırmak istiyorum. Bu pakette Hürriyet E-Gazete'nin yanı sıra, Elle ve Atlas dergilerinin dijital kopyası var :)



Haberleri ve gündemi hem gazete okuma keyfini yaşayarak takip etmek isteyenler, hem de ben gazetemi okurken bir yandan da falıma da bakarım, filmlerden de haberim olur diyenler yılbaşı paketini kaçırmasın derim! Hem de kısa bir süre için sunulan bu paketi alıp, gazete keyfini sürerken modayı Elle ile takip de edebilir, Atlas okuyarak da farklı keşifler yaşayabilirsiniz.

Yeni yılda sevdiklerine sevdiğin şeyleri hediye etmek de adettendir. Siz de arkadaşlarınıza ve gazetesiz olmaz diyen aile üyelerinize 6 aylık veya 1 yıllık versiyonları olan Hürriyet E-Gazete paketlerinden birini hediye edebilirsiniz. Her gün kullandıkça sizi hatırlasınlar:)

Daha ayrıntılı bilgi almak için sitelerini ziyaret edebilirsiniz.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

23 Aralık 2014 Salı

Unutulmaz Film Müziklerinde İkinci Bölüm

Sıradaki parça tüm sevip de kavuşamayanlara gelsin.
En İyi Arkadaşım Evleniyor'da en sevdiğim sahnelerden biri.



Of ya neden gaydi ki sanki :)

Aranızda hala bu filmi izlememiş olanlar var biliyorum.
Mühim değil bir gün klasikler arasında yer alınca izlersiniz. :/
Doksanlı yıllardan seçtiğim, izlemeniz gereken romantik komedilerin yer aldığı bu yazımda da yer alıyor bu film. Julia Roberts'ın nev-i şahsına münhasır güzelliği de işin bonusu.


21 Aralık 2014 Pazar

Sonrası Yok - Caner Yaman

SONRASI YOK
 Kolay iyileşmez iyi niyetinden vurulanlar…

Gidiyorsun madem...
İyi çiğne bu aşkı, boğazında kalmasın, yüreğine oturmasın...
Kalem çekmeyi unutma gözlerine, bakışların yüzüme işlesin iyice.
Sen titrek ellerle dövme yapar gibi işle tenime öncesi hiç, sonrası yok olanı.
Tenimden çıkamasın yokluğun...
Sanki hiç olmamıştı.
San ki şimdi başladı...

19 Aralık 2014 Cuma

Biz Niye Playback Yaparken Victoria's Secret Mankenleri Gibi Gözükmüyoruz?


Biri bana bunun cevabını verebilir mi?

Playback yapmak pek eğlencelidir, tam bir hayal dünyası.. sesin güzeldir, kendin güzelsindir, harika dans ediyorsundur, klip çekiyorsundur.. falaaann filaaannn..
Ama gel gör ki biri videoya alsa seni, insanlığından utanırsın.



Bu hatunlarda niye salakça durmamış, ne rahatlar ne güzeller, sanki spontane hadi klip çekelim diyerek kalkıp klip çekmişler, doğallığın dibine vurmuşlar.
İşin aslı elbette öyle değildir makyajları saatler provaları günlerce sürmüştür (yani umarım öyledir).
Ama neden?
Benden ne farkları var sanki?!
Yoksa ben zurna mıyım he? (Ünlü ozanımın İsmail YK'dan bir alıntı)

16 Aralık 2014 Salı

Kürk Mantolu Madonna'nın Sırrı

İddia ediyorum:
Eğer Kürk Mantolu Madonna'nın okunan tüm kopyalarını toplayıp altı çizili kelimelerini toplayabilsek, tüm kitabın baştan sona çizilmiş olduğunu görürdük. Benim çizmeyi bıraktığım yerden itibaren cümleyi çizen başka okuyucu ve o başka okuyucunun çizmediği yerleri çizen başka okuyucular vardır. Muhakkak.
Bunu tespit edemem ama böyle olduğuna inanıyorum.

Kürk Mantolu Madonna'yı ilk okuduğumda bir çırpıda bitirmiş, sindirememiş, neden bu kadar çok seviliyor anlamamıştım. Çok fazla beklentiyle, öncesinde benzer birçok şey okumuş olmakla ilintili olarak büyük bir aşk beslemiyorum açıkçası bu kitaba. Ama Sabahattin Ali'ye besliyorum.
Kürk Mantolu Madonna'ya aşk beslemiyorum dedim ama okuduktan sonra, hatta, ya tamam da sanki biraz fazla mı abartılıyor diye düşünmeme rağmen günlerce kitabın etkisinde, cümlelerinde takılı kaldığımın da farkındaydım. Hüzünün doruğunda anlatımın büyüsündeydim. Ama neden?!
Neden bu sanki rastgele söylenmiş sözler bu kadar acıtmıştı?
Sadeliğinden.
Yaşayan sanki benmiş gibi, o cümleler benden çıkmış gibi, bu kadar tanıdıktı..
Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım.

Dünyanın en basit, en zavallı, en ahmak adamı bile insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karanlık bir ruha maliktir!

Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten  kaçındığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiyoruz?

Bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyor.

... Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum...

Bir insan bir insana herhalde yeterdi.

Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.

Önümüz kış, efkarımızdan başka yakacak bir şeyimiz yok.

Dünyada bana hiçbir şey tabiatta melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.

Kürk Mantolu Madonna'dan alıntılar okudunuz. Örnekleri çoğaltabilirsiniz.

11 Aralık 2014 Perşembe

Gündüzsefası

Bana yakışmayacak derece geç okudum bu kitabı bence. Tüyap'ı saymazsak kitap çıkalı bir ay bile olmadı yoksa.
Birkaç günde rahatlıkla okunabilecek güzellikte ve akıcılıkta bir kitap ki zaten Sarah Jio tarzını az çok biliyoruz.

Bu kitap her Sarah Jio kitabında olduğu gibi iki zaman diliminde geçiyor.
Günümüz kısmında, elim bir kaza sonucu ailesini yitiren Ada'nın hava değişimi için Newyork'tan Seattle'a gelip bir yüzen ev kiralamasını okuyacağız. Onun hikayesi bizi Penny'nin hikayesine götürecek, çünkü kiraladığı evde daha önce Penny yaşamış. Ada Penny'nin bir gece ortadan kaybolduğunu ve ondan bir daha haber alınamadığını öğrenince şaşırır ve araştırma ihtiyacı hisseder.
Tamam durdum.
Çünkü size kitap hakkında çok fazla bilgi vermek istemiyorum.

{Bunlar da benim gündüz sefalarım (: }
Zaten kitap konularından bahsetmekten ziyade fikirlerimi yazmayı severim ben.
Sarah Jio yine yapacağını yapıyor. Hiç aklınızda yokken bir yüzen ev hayali kurduruyor size. Kullandığı müzikler yine çok güzel. Her kitabında sizi anlattığı döneme götüren şarkılar oluyor, fark ettiniz mi? Ben okurken bahsi geçtiği yerde müziği açıp biraz dinlemeyi tercih ediyorum. Beni alıp o zamana götürüyor.
Kitabın sonunu da çok sevdim, çünkü tahmin edememiştim.
Diğer Sarah Jio kitaplarınızın yanına katmanız için güzel bir kitap^.^

Yazarın sırasıyla diğer kitapları ve benim yorumlarım:
Mart Menekşeleri
Yağmur Sonrası
Böğürtlen Kışı
Son Kamelya

8 Aralık 2014 Pazartesi

Unutulmaz Film Müzikleri {Mecburen Part1}

Sizin için çok güzel film müzikleri ayarlamıştım. Aslında film "şarkıları" demem daha doğru olur.
Sırf pazartesiniz şenlensin diye. Ama nedense bir klibi yükleyince ötekisi kalktı.
E ben de ayrı ayrı zamanlarda yayımlarım artık diğerlerini. Halbuki bir konsepte oturtmuştum. :(

Julia Roberts'ın  başrollerini Susan Sarandon ve  Ed Harris ile paylaştığı Stepmom isimli filmi izlediniz mi bilmem. Ama izleyenlerin alttaki klibi izlediklerinde gözyaşlarını tutamayacağını biliyorum.



Sözler harika:

Hiç bir dağ yüksek değildir,
Hiçbir vadi alçak,
Hiçbir nehir geniş değildir,
Sana ulaşmamı engelleyecek kadar..

İzlemeyenler ise muhtemelen, "Bu klibi izlerken insan niye ağlar? Dans ediyorlar işte", diye düşünüyor ama yoo dostum filmi izle öyle konuşalım. Görsel ararken gene çöreklendi hüzün. Öyleyse nereden bulur izlersiniz bilmem, bir ara filmini de izlersiniz. Doksanların kıymetini bilelim arkadaşlar bakınız doksanlar geri gelmiyor :)



2 Aralık 2014 Salı

Hiçliğin Kıyısında

Benim aslında kitap okumaya hiç vaktim yok biliyor musunuz?
Ama kitaptan dahi soyutlarsam kendimi, patlayıveririm mazallah diye bir ödül gibi az da olsa okumaya çalışıyorum.
Bu minvalde neden kendime sayfa sınırlaması getirdiğimi anlamışsınızdır.
Kitaba başlarken "50 sayfa Seyhan!" dedim.
Sonra kitaba başladım ilk gün, pat, 100 sayfa :/
Hadi neyse vaktim varmıştır, istisna yapmışımdır, fark etmemişimdir gibi gibi bahaneleri çoğaltabilirim.
İkinci gün 200 sayfa okumama nasıl bir bahane bulayım peki?!
Asi tabiatım var da inadına mı daha fazla okuyorum, yoksa kitap mı güzel?

Kitap güzel arkadaşlar ;)


Bu kitabın basılmasını uzun süredir bekleyen insanlar varmış. Kitabın yorumlarında; aylardır, gecen yazdan beridir, nicedir vs vs bekleyen okuyucuları gördüm.
Şaşırdım. Basılmayan kitabı nereden duyup da basılmayı bekliyorlar, ne kitap kurtları var maşallah. Neyse.
Merak ettim haliyle. Ama beklentimi yükseltmedim. Siz de yükseltmeyin.
Kapak güzel ve karamsar. Dram bekliyordum ve dram olsun ama depresiflik olmasın diye umut ederek başladım okumaya.
İlk aşkını geçirdiği trafik kazasında kaybettikten sonra bir daha hiç ağlamamış bir kız var karşımızda.
Tam zıttı aşırı atak ve neşeli bir arkadaşı var bir de.
Yaşadıkları bir anlaşmazlık (burayı öğrenmeyi size bırakıyorum) sonucu Camyrn sırtına çantasına takıp plansız programsız çekip gidiyor.
Gerisi yolculukta başına gelenler..
Çok eksik anlatıyorum bunun bilgisini düşeyim. En basitinden "esas oğlan"dan hiç bahsetmedim. Çünkü ben bu kadarını bile bilmiyordum kitaba başlamadan, haliyle ikinci bir anlatıcı olduğunu gördüğümde hoş bir sürpriz olduğunu düşündüm. Ama artık sizin için sürprizlikten çıktı :)

Bu arada dövme yabancı kitaplar arasında klişe haline geliyorken, bu kitapta en anlamlısına rastladım. ^.^

Keyifle okundu bitti. Sıradaki!
Sadece 50 sayfa Seyhan!!

27 Kasım 2014 Perşembe

Bir Tarzım Olacaksa 'Büşra Akın' Gibi Olsun!

Büşra Akın Dinçer'i tanır mısınız?
Benim tanıdığım söylenemez.

Gazeteci ve tv sunucusu.
Bu kadar bilgiyle çıktım yola yazı yazıyorum.
Hayal gücüm çok geniştir aslında, kendisi hakkında muazzam bir hikaye anlatır sonunda ona ben de inanabilirim ama bunu yapmak yerine size dürüst davranmayı tercih ettim, bu yüzden beni kınamayın da ben de sadede geleyim.

Efendim gene tabii ki bir instagram keşfi.
Bu hanım kızımız kesinlikle bir tarz sahibi. Çok beğeniyorum, haliyle sizinle paylaşmadan duramazdım!
Kendisi gibi bir tv programcısı olan Süleyman Dinçer ile yıl içerisinde evlendiler.
Nasıl yakışan bir çift! Maşallah! Bayılıyorum!
Nişan çekimleri, fotoğraflardan anladığımız kadarıyla Hidv Kasrında gerçekleşmiş.
Çok şekerler ^.^
Paylaşımları çok sevimli, seviyeli.
Giyim tarzını da çok yerinde buluyorum. Sade ve şık!
Ve maskülen!

Gelelim gelinliğine..
Gelelim mi? Gelelim gelelim.

Ben ilk gördüğümde nişanlığını da gelinliğini de çok ama çok beğendim.

Tesettürlü olunca, güzel olan şey herkesin üstünde oluyor. İnsanların alışkın olmadığı bir şeyi giymek de onu kabullendirmek de çok zor iş.
Gelinlik daha önce hiç görmediğim bir model. Acayip karizmatik bir gelinlik bence.
Ha, ben giyer miyim böyle bir gelinlik?
Giyemem, taşıyamam ki!
Gerek kamburum gerekse göbeğimle zaten benim proporsiyonuma uygun bir gelinlik değil.
Ancak Büşra (Soyadını attım arkadaşım oldu artık), o kadar güzel taşımış ki..
Böyle taşıyacaksam ben de isterdim tabii ^.^

Makyajı falan da ne güzelmiş yeni farkediyorum.
Neyse tamam sıkmıyayım sizi, bu kadar yeter. Aynı şeyleri tekrarlayıp duracağım yoksa, aman çok şık aman ne güzel çift, falan...

Amaaa, ailenin diğer hanımları da şık, onu da paylaşalım ve Büşra ve Süleyman'a mutluluklar dileyip konuyu kapatalım.
Büşra Akın Dinçer instagram hesabı: busrakin
Bir de Büşra'nın yanında, düşes diye geçinen bir garibanı takip etmek isterseniz benim hesabım: The_Syhn

24 Kasım 2014 Pazartesi

Tatlı Sır

Bu kitabı bir günde okudum.
Nasıl okudun?, demeyin belim ağrıyordu yattım, okudum bitti.
Bel ağrıma iyi geldi kısaca.
Hastaysanız, canınız sıkkınsa, başınız ağrıyorsa, ayağınızı burktuysanız reçetenize bu kitabı yazıyorum. ^.^

Ama bi' dk!
Tatlı Bela'yı bilirsiniz?
Arkasından Ayaklı Bela ve Belalı Düğün gelmişti hani?
Heh işte oradaki Travis Maddox'un abisi esas oğlan bu kitapta.
Bağımsız da okunabilir ama bence bağımsız okumayın, okuyanlar devam etsin.
Biraz tanıdık bir hikaye. Zorlu bir kız -dolayısıyla insan gıcık oluyor ve acayip aşık bir Maddox erkeğimiz var.

Kitabın kapağını çok sevdim! Çok iç açıcı değil mi?
Ayraç her zamanki gibi pek şirin. Tebrik etmek istiyorum Yabancı Yayınlarını bu ayraç hassasiyeti için ama dediğim gibi pek ihtiyacım kalmadı :)


Kitaba adını veren sır son dakikaya kadar ortaya çıkmıyor.
Hatta dedim ki, ne yani sırrı bize söylemeyecekler mi?
Sonra o sondaki diyaloglar, amaan ne aptalca geldi, bir de sırrı öğrenemedim ya sinirlendim biraz, sonra en son sayfa; tepki aynen şu oldu "OHA!"
Geri dönüp o aptalca gelen diyalogları tekrar okudum, haliyle hiç de aptalca değilmiş.

Jamie McGuire'in diğer kitaplarını da (Providence üçlemesi) okumayı planlıyorum, bakalım ne zaman..
Şeyi merak ediyorum, bunu planlı mı yazıyor yoksa Maddox'lar tuttu diye devam mi ediyor? Mesela Maddox'ların diğerlerini de tanıma şansımız olacak mı?
Bunu bilsem biraz daha dikkatli okurum. Cami ve Trenton hakkında önceki kitaplardan kaçırdığım bir şey oldu mu merak ediyorum doğrusu..
Okumayanlar dediklerimden bir şey anladı mı, bunu da merak ediyorum :D

Hadi yine iyisiniz, listenize bir sürü kitap ekledim :P

23 Kasım 2014 Pazar

Pabucumun Ajanı II {Kitap Tanıtım}

Evet, o ateş hâlâ yanıyor ve kimse söndürmek istemiyor!

Tuna Üstüner’le yaşadığım delidolu, dengesiz, kavgalı, bir o kadar da tutku dolu aşkım bana yepyeni bir hayat bahşetmişti. Öncelik sırasında birinciliği kimseye kaptırmayan bu adamın kollarında, bakışlarının gölgesinde, sahiplenici varlığının esaretinde olmak müthişti. Yeni bir kimliğe sahip olmuş, Deniz Üstüner olmanın lüksüne varmıştım. Kurumsal Kasıntım beni kendi dünyasına almış ve benim dünyama girmişti. Her şey o kadar güzeldi ki, bir hayal gibi…

Ta ki o güne kadar!
Saklanan sırlar çözülüp, gizlenen yalanlar açığa çıkınca, o hayal dünyası da yıkıldı. Ama benim o enkazın altında kalmaya hiç niyetim yoktu. Peki, buz tutan bir kalbi yeniden ısıtabilir miydim? Belki bunu ben yapamazdım, ama kaçınılmaz olarak yeniden bir araya geldiğimizde, Tuna’nın kalbi bu savaşa tek başına girmek zorunda kalacaktı.

Bir yandan yaralı kalplerimizle biz, diğer yandan tatlı ve gizemli bir aşka yelken açan Yasemin ve Mert…

Kazanan aşk mı, ayrılık mı olacak?
Bildiğim tek şey, bu hikâyede herkes yanacak!

22 Kasım 2014 Cumartesi

Merakla Beklenen Yeni Dizi “Şeref Meselesi” 23 Kasım Pazar Günü Başlıyor!


Dün akşam Hürriyet Bumerang'ın davetlisi olarak Kanal D'nin yeni dizisi "Şeref Meselesi"nin Kanyon Cinemaximum'da gerçekleşen ön gösterimine katıldık. Yeni başlayan ya da yeni sezonlarıyla ekranlara dönen diziler için özel gösterim ve partiler organize etmek Amerika ve İngiltere'de oldukça popüler olmasına rağmen; bu ülkemiz dizileri için çok yaygın bir uygulama değil. Bu sebeple bu ön gösterim pek çok açıdan hem bizim için, hem de Türk dizi sektörü için ilkler barındırıyor. Bir film galası kadar özenle organize edilmiş etkinliğe oyuncuların tümü, yapım ekibi, "Ulan İstanbul" dizisinin oyuncuları, basın, bloggerlar ve çoğunluğu Kerem Bürsin hayranı genç kızlardan oluşan twitter yarışması kazananları katıldılar. Etkinliğe ilgi oldukça büyüktü. Hatta öyle ki küçük hayranları Kerem Bürsin ve Şükrü Özyıldız'a oldukça zorlu anlar yaşattılar. Oyuncuların hemen hiç kimseyi kırmayarak neredeyse saatlerce fotoğraf çektirmesi ise gerçekten takdirimizi kazandı.


Şeref Meselesi'nin izlediğim ilk bölümünün beklediğimden çok daha iyi olduğunu belirterek başlamalıyım. Yönetmenliğini Altan Dönmez'in yaptığı, (bir İtalyan dizisinden) uyarlanan senaryoyu Seray Şahiner'in yazdığı Şeref Meselesi'nin kadrosu Kerem Bürsin, Şükrü Özyıldız, Yasemin Allen, Şükran Ovalı, Burcu Biricik, Şerif Erol, Tilbe Saran, Taner Turan gibi başarılı isimlerden oluşuyor. Oyuncu kadrosu, inanılmaz inandırıcı ve yapaylıktan uzak oyunculuk bence Şeref Meselesi'nin en güçlü yanlarından. Dizide yer alan karakterlere tek tek değineceğim ancak gelin önce dizinin konusuna (mümkün olduğunca sürpriz gelişmelerin tadını kaçırmadan) bir bakalım.

Şeref Meselesi, Ayvalık'tan başlıyor yolculuğuna. Yiğit (Kerem Bürsin) ve Emir (Şükrü Özyıldız) kardeşler, anneleri Zeliha (Tilbe Saran) ve babaları Hasan (Şerif Erol) ile birlikte oraların sevilen ve sayılan kişilerinden olan dedelerinin evinde yaşamaktalar. Zeliha Hanım yıllar önce ayrıldığı ve büyük bir özlem duyduğu İstanbul'a geri dönme hayalleriyle hayatına devam ediyor ancak eşi Hasan'ın sönük kişiliği sebebiyle babasına karşı çıkamamasından dolayı bir türlü gerçekleşemiyor hayalleri. Yaşanan bir ölümün ardından önlerinde bir engel kalmadığına karar veren Kılıç ailesi, hukuk fakültesinden mezun olan Emir'in stajını da bahane ederek ve yeni bir hayata başlama isteğiyle İstanbul, Balat'a gelip Zeliha'nın baba yadigarı evine yerleşiyorlar. Emir ve Yiğit kadar anne babaları Zeliha ve Hasan da bu yeni hayata alışmaya çalışırken, Hasan'ın naifliği ve aile olarak yanlış insanlara güvenmeleri maalesef büyük bir trajedeyi beraberinde getiriyor. Yaşanan bu trajedi Yiğt ve Emir'in hayatında bir dönüm noktası oluyor ve birbirine oldukça bağlı bu iki kardeş zamanla karşı karşıya gelmek durumunda kalıyorlar.

Kerem Bürsin tarafından canlandırılan Yiğit Kılıç karakteri liseyi bile zar zor bitiren, çekici, hovarda, dışa dönük, kadınlarla arası iyi olan, biraz serseri bir tip. Yakışıklı ve iddialı bir fiziğe sahip olan Yiğit, bu özelliklerinin fazlasıyla farkında ve bunları kullanmaktan da çekinmiyor. Kadınlarla flört etmek, onun için bir oyun adeta. Bürsin, kendisine ülkemizde oldukça büyük bir popülerlik kazandıran Güneşi Beklerken dizisinin ardından Şeref Meselesi'nde yeniden yönetmen Altan Dönmez ile birlikte çalışıyor. Kerem Bürsin, Yiğit karakteri için imaj değişikliği yapmış. Saç ve sakalını uzatan oyuncu ayrıca Yiğit'in olması gereken kiloya ulaşmak için özel diyet ve spor çalışmalarıyla tam 7 kilo vermiş. Yaz tatilini geçirdiği Amerika'da ata binme dersleri alan oyuncu, Şükrü Özyıldız ile birlikte de zeybek dansı dersleri almışlar. İlk bölümde izleyeceğiniz zeybek oynama sahnesinin hakkını vermek isteyen oyuncular, çekimler sırasında Ege Bölgesi Halk Oyunları eğitmeniyle birlikte sahneye hazırlanmışlar.

Açıkçası, Yiğit karakteri Kerem Bürsin için oldukça uygun bir rol. Bürsin dizide olduğu gibi gerçek hayatta da pek çok kadının aklını başından alacağa benziyor. Kendisini daha önce pek fazla izleme şansı bulamamış olmakla birlikte, Kerem Bürsin'in duruşu, bakışları, tavırları ve gizlemeye çalışsa da varlığını hissettiren hafif aksanı (tüm hayatını çeştli ülkelerde geçiren oyuncu, uzun yıllardır Amerika'da yaşıyor) onu fazlasıyla çekici kılıyor.

Şükrü Özyıldız'ın canlandırdığı Emir ise neredeyse ağabeyinin tam tersi niteliklere sahip. Hukuk fakültesi mezunu olan ve akademik kariyer hedefleri olan Emir, çözümü kitaplarda arayan sessiz karakterlerden. Dış görünüşünden ziyade aklına güvenen Emir zeki, disiplinli, çalışkan ve başarılı. Yiğit ondan büyük olsa da, zaman zaman ağabeylik rollerini değişiyor gibiler çünkü Emir Yiğit'ten çok daha aklı başında bir insan.  Daha önce Derin Sular ve Uçurum dizilerinde yer alan Özyıldız "Benim Hala Umudum Var" dizisinde canlandırdığı Ozan karakteriyle tanınıyor daha çok. Şükrü Özyıldız rolüne psikolojik olarak hazırlanmış. Avukatlık mesleği üzerine araştırmalar yapıp bu konuyla ilgili filmler ve tiyatro oyunları izlemiş.

Kerem Bürsin de Şükrü Özyıldız da karakterlerinin hakkını veriyorlar. Daha evvel dediğim gibi, Şeref Meselesi'nin en büyük artılarından biri oldukça başarılı oyunculuklar. İlk bölümde Emir ve Yiğit'i yakından tanıyacak zamanımız olmadı ama şu kesin ki onlar hakkında daha fazlasını öğrenmek istiyoruz. Yaşadıkları trajedinin ardından gelecek olgunlaşma sürecinde iki karakterin de derinliklerine inecek vaktimiz olacağı ise kesin.


Kılıç ailesi Balat'a taşınır taşınmaz Yiğit ve Emir semtin kızları ile ister istemez bir iletişime geçiyorlar. Sibel, Derya ve Kübra çocukluk arkadaşı. Üçü de kendi dramlarıyla boğuşurken, kendi yöntemleriyle çıkış yolu arıyorlar. Bu süreçte de birbirlerine destek oluyorlar.

Sibel karakterini Suna Yıldızoğlu'nun kızı, rol aldığı çeşitli reklamlar kadar Muhteşem Yüzyıl dizisinde canlandırdığı Defne Sultan karakteriyle de tanınan Yasemin Allen canlandırıyor. Sibel genç, güzel ve hayattan büyük beklentileri olan bir genç kız. Mankenlik yapan Sibel'in bu büyük beklentileri biraz da annesi tarafından şekillendirilmiş. İlk gördüğü anda Emir'den etkilenen Sibel; Emir kadar ağabeyi Yiğit'in de (pek de hoşnut olmadığı) ilgisine maruz kalıyor. İlk bölüm ardından Sibel'in varlığının Yiğit ve Emir arasına bir gölge gibi düşeceğini; Sibel'in ise zamanla hayattan beklentileri ve hayatının aşkı arasında bocalayacağını öngörmek sanıyorum çok da yanlış olmayacaktır.

Şükran Ovalı tarafından canlandırılan Derya bence dizideki üç kızdan en güçlü olanı. Çok güzel, düzgün bir fiziğe sahip ve alımlı bir kadın olan Derya aynı Yiğit gibi fiziksel özelliklerinin farkında ve bunları sergilemekten kaçınmıyor. Ve yine Yiğit gibi flört etmekten çekinmiyor, biraz da çapkın aslında. Varını yoğunu içki ve kumara harcayan üvey babası ile aynı çatı altında yaşamak zorunda olan Derya annesini ve özellikle kız kardeşini mümkün olduğunca korumaya çalışıyor. Annesine içten içe bir kırgınlık yaşasa da asıl isteği kız kardeşine kendisininkinden daha iyi bir hayat sağlamak. Derya, Yiğit'ten etkileniyor ve bunu da saklamıyor. Ancak, Derya bir günlük bir gönül eğlencesi olmayı kabul edebilecek bir kadın değil.

Bir de Kübra var. Sessiz, sakin, çekingen. Babasının izin verdiği ölçüde dışarı çıkabilen, hayatının büyük kısmını baskıcı babası yüzünden evde ev işleriyle geçiren, annesini küçük yaşta kaybetmiş, bacağındaki küçük sakatlık yüzünden kompleks yapan Kübra. Kanal D'de 2011 yılında yayımlanan Artiz Mektebi adlı oyunculuk yarışmasında birinciliği Alican Aytekin ile paylaşmış olan Burcu Biricik'in canlandırdığı Kübra; bence dizinin hem en güzel hem de en merak uyandıran kadını. O da, en yakın arkadaşı Derya gibi ilk gördüğü anda Yiğit'ten etkileniyor ancak onun için bu ilgiyi dışa vurabilmek neredeyse imkansız. Özellikle iilerleyen bölümlerde Kübra'yı daha yakından tanımayı ve geçireceği değişime tanık olmayı umuyorum. Bence ilk gördüğümüzden çok daha farklı, çok daha güçlü bir kadına dönüşecek Kübra.


Dizinin oyuncuları arasındaki güzel enerji erkana yansımış. Hikayede sırıtan tek bir karakter, tek br oyuncu dahi yok. Oyunculuklar (sanırım üçüncü kez söylüyorum) gerçekten çok iyi. Başrollerde yer alan Kerem Bürsin, Şükrü Özyıldız, Yasemin Allen, Şükran Ovalı ve Burcu Biricik kadar anne Zeliha'yı canlandıran Tilbe Saran ve baba Hasan'ı canlandıran Şerif Erol tam manasıyla ekranda döktürmüşler. Aralarında çok güzel bir dinamik var. Özellikle Hasan'ın içten içe yaşadığı tüm o çıkmazlar yüzüne yansıyor, insan empati kurabiliyor.

Şeref Meselesi'nde en çok beğendiğim şeylerden bir diğeri de diyaloglar oldu. Kendi adıma Türk dizilerinde yazılan diyalogları çoğu zaman çok zorlama, zayıf ve gerçek dışı bulduğumu söylemeliyim. Şeref Meselesi ise bu konuda çok başarılı. Diyaloglar akıp gidiyor. Hiçbir zorlama cümle yok. Öyle ki, çoğu yerde "Doğaçlama mı yapıyorlar yoksa?" diye düşünmedim değil. Karakterler arasındaki tüm konuşmalar oldukça gerçekçi, bu sebeple karakterlerle özdeşleşmek daha kolay. Dizi her ne kadar dram öğeleri içerse de eğlenceli ve keyifle izleniyor. Hatta bazı sahnelerde kahkahalarla güldüğümüz oldu. Yiğit liderliğinde Ender (Baki Çiftçi) ve Nihat'ın (Kağan Uluca) oluşturduğu üçlü bence bizi daha çok güldürecekler. Bu üçlünün dizide bizi kahkahaya boğacak işlere el atacağına inanıyorum. Şeref Meselesi'nin bir de tema müziği var ki, ondan bahsetmeden olmaz. Salvatore Riccardi ve Yıldıray Gürgen'in imzası olan tema müziği derin ve akılda kalıcı. İnsanda farklı duygular uyandırıyor...
Şeref Meselesi kesinlikle sezonun izlenmeyi en çok hak eden dizilerinden. Hikayenin geleceğinde bizi nelerin beklediğini gerçekten çok merak ediyorum. Özellikleri karakterlerin günden güne değişimlerini her bölümde izliyor olmak gerçekten çok güzel bir keyif olacak.

"Şeref Meselesi" dizisi 23 kasım Pazar günü, saat 20.00'de Kanal D ekranlarında olacak. Kaliteli bir diziye özlem duyuyorsanız, mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.

Bu içerik http://dizi-mania.com/ tarafından hazırlanmıştır.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

Aşık Kim? {Kitap Tanıtım}

Nehir; yirmi iki yaşına kadar ikiz kardeşi Irmak’ın ihtişamlı varlığının gölgesinde kalmış, sade ve duru güzelliğine tezat duygusal ve karmaşık kişiliğe sahip bir genç kız…
O iflah olmaz bir hayalperest, umutsuz bir romantik. Mükemmel erkeği bekleyecek kadar saf olmasa da, kendi için mükemmel olanı bekleyecek kadar inatçı ve kararlı…
Fakat konu erkekler, daha doğrusu Mert olduğunda, tam anlamıyla inatçı ve sivri dilli cadının teki oluyor…

Mert; istediğini elde etmeye alışmış, genç, hırslı ve başarılı bir iş adamı. Aşka inanmayıp, evliliği aileler arasında bir çeşit iş anlaşması olarak görüyor...
O, âşık olduğu kadına sahip olmak için her şeyi göze alabilecek derecede çılgın, ama onunla evlenmek istemeyecek kadar katı mantıkla hareket eden bir erkek…
Mert’in Nehir’den vazgeçmeye niyeti yok. Nehir’in ise mükemmelden daha azına razı olmaya…
Aşk, tutku, iniş ve çıkışlarla dolu bu ilişkideki çekişmeleri sonlandıracak hangisi olacak dersiniz?
Aşk mı, mantık mı?

“Sen... Sen! Allah’ım, tanımlayacak sıfat bile bulamıyorum! Hayatımda gördüğüm...”
“En âşık erkek mi?” diye sırıttı Mert.
“Yüzsüz! Hayırdan anlamayan!”
“Ben kararlı olarak nitelendirirdim aslında.”
“Saygısızsın da... Beni dinlemiyorsun bile, hep kendi bildiğini okuyorsun!”
Mert, Nehir’in gittikçe artan öfkesini görmezden gelerek rahatça açıklamaya devam ederken göz kırptı.
“Haklısın. Söz konusu hedeflerim olunca içgüdülerime güvenirim. Bazen hiç olmayacak gibi görünen bir işi oldurabilirim.”

20 Kasım 2014 Perşembe

Milka'dan Yepyeni Lezzetler


Soru şu:
Bir çikolata manyağını nasıl tanırsınız?

a) Sabah kalktığında ilk yediği akşam yattığında son yediği çikolatadır
b) Çantasında her daim çikolata amblajı olur (çünkü çikolatayı yemiştir)
c) Her yeni çıkan çikolatayı ilk o yer
d) Hepsi


Ben de tam bir çikolata delisiyim arkadaşlar yalnız değilsiniz.
Bir paket açıldı mı asla yarım kalmaz mesela, bitmeden içim el vermez.
Bu yüzden Milka bana yeni ürünü olan fındık krokan ve kurabiyeli ürününü gönderdiğinde şaşırdım. İsterseniz paketi yarım bırakabilirdiniz. Tekrar kapanabilen çikolata ambalajına bu kare çikolatalar için ne gerek var allasennn?! Bi' seferde yiyenler utansın, diye mi yapılmış nedir? :)


Hapur hupur yedim, tekrar ambalajlamadan, utanmadan.
Krokan oldum olası severim ve genelde krokanlı çikolatalarda çikolata miktarı çok az olur. Milka'nın krokan parçaları minik minik ne dişinizi zorluyor ne de sizi çikolataya hasret bırakıyor.


Kurabiyeli ise, sadece yeni lezzetlere açık olanlar hoşlanır diye düşünmüştüm ancak yedikten sonra herkesin hoşuna gidebileceğini kanısına vardım. Elinizi korkak alıştırmayın yani :)


Milka'ya ağzımı tatlandırdığı için teşekkür ederim.
Üzerimde istedikleri ürünü deneyebilirler, maksat yardımcı olmak olsun :)

17 Kasım 2014 Pazartesi

Öksüzler Treni

Arkadya Yayınlarından geçen ay çıkan kitap.
İsmi kaldıracağımdan daha fazla dram olabileceği yönünde sinyaller verdiğinden biraz temkinli kaldıysam da okuduğum güzel yorumlar, yapılan blog turu dikkatimi bu kitaba çevirdi.
Okumak istedim.
Kendimi dramaya hazırladım.


Biri günümüzde biri geçmişte evlatlık verilmiş iki karakterimiz var.
Özellikle geçmişte geçen hikaye nasıl canımı yaktı.
Dramadan öte bu kitap. Ağlatmıyor mesela ama çok sinirlendiriyor.
Zaten olaylar acıtasyon yapılmadan anlatılmış. O yalınlıkta bile anlıyorsunuz ama bunlar gerçekten yaşanıyor :(

Tavsiye eder misin?, diye soruluyor. Ben drama severim. Ama bu kitap bana bile fazla geldi sanırım çok sinirle okudum. Kitabın içine girip müdahale etmek istedim.
Ve Vivian'e inanılmaz ama inanılmaz kızdım.

Okursanız bana hak verirsiniz. Şartları düzeltmek için bir şeyler yapmış olmayı dilersiniz.
Ama bu bir trenin geçmişte gerçekten var olduğunu öğrenince ne hissedersiniz, ne derece şaşırırsınız bilemem :(

12 Kasım 2014 Çarşamba

Secdus

Nicedir size gidilesi güzel mekanlar ve instagramda kimi takip etsek konulu yazılar yazmamıştım.
Şimdi bu iki konuyu tek bir başlık altında toplayarak sunuyorum size: Secdus.

Secdus instagramda nasıl ve ne zaman takip ettiğimi bilmeden takip ettiğim, her fotoğrafına bayıldığım, emeğini ve zevkini takdir ettiğim bir hesap.
Hatta abartmıyorum girin rastgele bir fotoğrafındaki yorumlara bakın, %80 ihtimalle benim bir yorumumla karşılaşırsınız. Ve bu: "Süper!", "Harika" ya da "Bayıldım!" mukabilinde olacaktır.
Fotoğraflarda kullanılan bir çok aksesuar SecdusShop'ta satılıyor. Aramızda yabancı yok, ara ara olmayan evim için aksesuar seçtiğimi sizlerden saklamayacağım. ^.^

Secdus Cafe olarak faaliyete geçtiğini ve bu mekanın Kadıköy'de olduğunu öğrenince acayip sevindim. Öğrendiğim günden itibaren gitmek için zaman kolladım.
Geçenlerde gitme fırsatı bulunca hiç kaçırmadım.
Ve Sonuç: Harika!


Son derece kişiliği olan bir yer.
Tepede 'Dreamer' yazısı, etrafta kitaplar ve Secdus ürünleri...
Merdiven pervazında kitap yaprakları...
Her şey son derece özenli, bir o kadar da sıcak. 
Hani, "şuradan bir kitap alır karıştırırsam kızarlar mı?", "Ay şu tabağı elime alsam biri bir şey der mi?", diye düşünmüyorsunuz. Kapıdan içeri girince oranın bir parçasıymışçasına doğal hareket ediyorsunuz.

Hele bir de sahibesi Secdus gülümsemesiyle gelip konuşmaya başladı mı... 
Ta cep telefonu ekranını aşıp ulaşan pozitif elektriğin boşa olmadığını tam anlamıyla idrak ediyorsunuz. Parçalar yerini buluyor.

Bıraksanız her karenin fotoğrafını koyacak, yazmaya devam edeceğim. Durdurun beni:)

Instagramda hangi fotoğrafı paylaşacağımı şaşırdım ama bu fotoyu paylaşmayacağımı biliyordum. Bunu size sakladım Aziz Okuyucu!

7 Kasım 2014 Cuma

Tüyapçılara Kitap Listesi!


O kadar kitap okuyup yorumluyorum hala bana kitap soruyorsunuz ya..
Hiç kızmıyorum.
Kızar mıyım size hiç?! Netice okuyacaksınız sorun tabii bin kere sorun yeter ki insanlar okusun.
Hatta bakınız, şu kitabı not alayım hay Allah kalem nerede, diye aranırken not almayı unuttuğunuz falan olduysa diye sizin listenizi de ben hazırladım.

Ben listeci bir insanım, her şey için her yerden listem çıkabilir diye demişimdir, konusu geçmiş olmalı. Sizin için de liste yapmışım çok mu?!

Sadece ufak bir uyarım var.
Ben cidden en sevdiklerimi yazacağım.
Herkese hitap eden şeyler değil yani. Benim zevkimi bilenlere, kendi zevkine yakın bulanlara yönelik bir liste.
Zaten detaylı bilgi için kitabın ismini tıklar kitap hakkında bilgi alabilir, bana güvenmiyorsanız ama yine de ilginizi çektiyse falan başka başka bloglara da bakabilirsiniz tabii.

Uyarımı da yaptığıma göre benden günah gitti.

Tüm okuduklarımın içinden değil son okuduklarımın içinden seçeceğim kitapları genelde.

1- Yıldız Tozu

2- Kara Kış Beyaz Düş

3- İffet-i Kalp

4-  Cennetin Rengi

5- Kardeşimin Hikayesi

6- Aynı Yıldızın Altında

7- Fırsatçı (Bu bir seri 2. kitabı Tehlikeli Kızıl ve üçüncü kitabı Hırsız -üçüncüyü daha ben de okumadım ama bence en iyisi o olacak :P-)

8- Romantik İroni

9-  Anne


On Kitap önermeyi planlamıştım, onuncuda tıkandım. Yabancı Yayınlarının genç-yetişkin türü kitaplarından biri mi olsaydı bu sırada, yoksa bir Jane Austen klasiği mi? Vefa Enver serisinden bir kitap mı, yoksa sevgili arkadaşım Debbie Macomber mı yer almalıydı?

10- Geçmişin Gölgesinde Aşk (Bu kitap çok sevdiğim Aşk Adında Hayat isimli kitabın devamı)

Bu sene okuduklarımın içinden bir deste kitap.  Aslında sene sonu böyle bir liste yapmak istiyordum ancak, değil mi ki Tüyap geliyor, değil mi ki kitap alasınız var, o zaman neden erteleyelim?

Bu listeye İclal Aydın Bir Cihan Kafes ve Murat Menteş Ruhi Mücerreti eklememek için kendimi zor tuttum. Bu ikisi geçen yılın "en sevdiklerim"in başında geliyordu.
Hadi bonus olarak onları da ekleyeyim.

Bol okumalı, keyifli günler.
Memnun kalırsanız her yıl size böyle bir kitap listesi çıkarırım :)

6 Kasım 2014 Perşembe

Man From The Stars

You Came From Stars
Ya da:
My Love From The Star
Adına ne derseniz deyin. Ben size şunu şöyleceğim: Ba-yıl-dım!


Bu diziyi izleyeli uzun zaman oluyor. Biliyor musunuz bilmem ama daha önce bahsetmiştim, hiçbir şey izleyemiyorum bu ara. Meşguliyetim fazla.
Bu diziyi de birkaç blogda görmüş, çok merak etmemekle birlikte olumlu yorumlardan kelli listeme eklemiştim. Bir gün elbet boş vaktim olacaktı, o bir gün geldiği zaman izlenirdi, diye düşündüm.
Günlerden bir gün teyzemlere gittiğimde kuzenim, yeni bir diziye başladığını daha 10 dk olduğunu istersem beraber izleyebileceğimizi, söyledi.
Baktım, bu dizi.
Peki, dedim ve izlemeye başladık.

Yoksa bu diziye kim bilir ne zaman sıra gelirdi, ya da gelir miydi? Bilemiyorum.


Öncelikle tüm izlediğim Kore dizi ve film kadın karakterleri bir tarafa, bu karakter bir tarafa.
Bayıldım ya!
Vuruldum yani. O cahilliğine, kibrine ve aslında içinde yatan o iyi insana.
Hele ingilizce konuşması...
Ahhhh... Kıyafetler.. kıyafetler.. kıyafetler..
Koreliler zaten çok güzel giyiniyor da, yani hani bu esas kız bir de film yıldızı ya. Ekstra şahane. Çok yakışıyordu her giydiği. Cadının kıyafetlerini topladığım gibi bunu da toplamak isterdim ama onunla vakit kaybetmek istemedim. Cadı demişken, cadıyla aynı kıyafetler gözümden kaçmadı ;)


Bu çocuk, çocuk diyorum bakınız, pek tipim değil. Ama kuzenim mest oldu :)
Ben de oyunculuğunu pek bi' beğendim ^.^
Zira 400 yaşındaydı ve beni olgunluğuyla 400 yaşında olduğuna inandırdı.

Tek kafama takılan (ve çok kafama takılan) bu şahane kızın gençliği idi.
Kocaman burnu vardı. Başka kimseyi bulamamışlar mı?

Hadi diyelim estetik geçirdi burnu küçüldü falan. Estetikle burnuna ben mi koydular? Bari küçük kızında burnunda ben olsaydı.
Neyse ya dizinin her şeyi çok güzeldi, buna takılmak ayıp olur.

Dizinin çok romantik sahneleri vardı ancak tam ağlayacak oluyordum ki pat bir sahne sonrası kahkahalara boğuluyordum.
Çok sevdim diziyi. Sonunda saçmalar, dedim o da olmadı.
Bölüm sonları harikaydı mesela.
O hoo daha yazmayayım ben.
Ben sevdim eller alsın.

Bakalım bir sonraki Kore dizim ne zamanı bulur ve ne olur?
Güzel diziler izleyip bana önermeyin tamam mı? :)

3 Kasım 2014 Pazartesi

Aşkın Müziği

Evelyn, 21. yaş gününü kutlamak için gittiği Las Vegas'ta bilmediği bir otel odasında, akşamdan kalma bir şekilde uyandığında, önceki geceyi tamamen hatırlamamaktadır.
Ve yine yanında hatırlayamadığı bir adam vardır.
Upps!

Kitaba bir gece uyumama yardımcı olsun diye başladım ama uyutmak ne kelime, daha çok uykumu açtı. Sabah erken kalkmak zorunda kalmasaydım sanırım o gece bitirirdim bu kitabı.
O gece değilse de ertesi gün, yani kitaba başladıktan sonra, henüz 24 saat geçmemişken kitap bitti.

Konusu itibariyle "Hangover" filmini çağrıştırıyor haliyle. Ancak sadece giriş kısmı yani yukarıda bahsettiğim kadarı dışında benzerlik yok.

Genç yetişkin kategorisinde yer alan bu kitap -iyi ki böyle bir kategori var- kafa dağıtmaya, eğlenmeye pek uygun, rahat okunan bir kitap.

Bu kitapları romantik hatta cesur sahneleri için sevenler ya da basit görüp sevmeyenler olabilir.
Benim sevme nedenim farklı.
Öncelikle kitap ilk ağızdan anlatılıyor. Anlatan kişi kendini yerden yere vurarak okuyucu eğlendiriyor. Çoğunlukla yaratıcı espriler ve ifadeler kullanılıyor. Ve gerek zamanın gerekse sayfaların nasıl ilerlediğini anlamıyorum bile.


Pek alıntı paylaşmak adetim değildir -zira herkesin beğeneceği yer farklıdır, benim hoşuma giden size sıradan gelebilir, ancak bu sefer yazdıklarımı bir örnekle açıklayayım, istiyorum.

"Portland'da her yere yürüyerek gitmeyi alışkanlık haline getirmemin sebebi bu. Bel kısmımı kontrol altında tutabilmek. Annem hala bana bu konuda nasihatlerde bulunuyor. Tanrı esirgesin kahveme şeker filan koymaya kalkışırım, kalçalarım patlar sonra."

Evelyn'in lise döneminde kilo problemi olmuş da.

"..'Peki.' Duvara yaslanıp, başını havaya kaldırarak boşluğa baktı. Tavana bakarak 'Özür dilerim', dedi. Eminim kartonpiyer özrünü takdir etmişti.

Gibi, bence hoş, okurken gülümseten daha bir çok yerler mevcut.
Film tadında, bir elinize alınca bırakamayacağınız bir roman.
Herkes okusun demiyorum, tarzı olan kaçırmasın diyorum.
Biliyorum aranızda okuyup bayılacaklar var ;)

31 Ekim 2014 Cuma

Mavi Çember

Bir hikaye kitabıyla karşınızdayım.
Bu kitabın güzel bir elime ulaşma hikayesi var, diye instagramda paylaştığımda merak edenler oldu.
Yok yaaa size yok o hikaye, o hikaye sadece sevgili blog okuyucularına.
^.^
Bir gün bir mail aldım.
Bu ödüllü hikaye kitabının yazarının arkadaşından.
Benim okumam için göndermek istiyordu.
Yazar değil, yayın evi değil, yazarın arkadaşı ve yazarın haberi yok.
Ne güzel arkadaşsınız Filiz Hnm.
Bu güzel öyküleri okumama vesile olduğunuz için çok teşekkür ederim.


Ben daha çok roman insanıyım bunu saklamıyorum, ara ara hikaye okuyorum ancak, kısa olunca beni kesmiyor o karakterler daha sonra ne yapıyor hep merak ediyorum.
Hikayeden ise romanı tercih etmemin nedeni bu. Yoksa, Azize Kaya'nın karakterleri çok canlı. Hikayeleri sürprizli. Betimlemeler kuvvetli.
Keyifle peş peşe okudum.

Aslında niyetim ara ara okumaktı ama dedim ya kesmiyor beni, şunu da okuyayım bunu da okuyayım derken bitiveriyor.
Kitabı hatmetmek geri dönüp okumayacağımız anlamına gelmiyor tabii. Ara ara raftan çekip almalı rast gele bir hikaye seçip okumalı, kitabın tadını uzun zamana yaymalı.
Bu kitap hakkındaki planlarım bu yönde.

Azize Kaya Hanımefendiye başarılarının devamını diler, Filiz Hanıma sevgilerimi sunarım

28 Ekim 2014 Salı

Hello 31!!

İnsan bir sabah 31 yaşına uyanacağını tahayyül edemiyor.
Daha dün 31 yaşındakiler teyzeydi, ne çabuk ben de o yaşa eriştim?!

Evet 31 yaşımdayım ben artık!
Eski okuyucular bilir, ben kolay kolay yaşımı söylemem.
Ama o eski okuyucular bilsinler ki, o depresif doğum günleri, yaşlanma korkuları, ilerleyen yaşı kabullenmeme durumları mazide kaldı.
30 yaş, bende bir aydınlanmaya sebep oldu.

Yirmili yaşlarını depresif geçiren biri olarak yazıyorum bunları.
Yirmi yaşımdan 29 yaşıma kadar nefret ettim doğum günlerinden, birinin yaşımı sormasından nefret ettim, yaşlanıyor olmaktan nefret ettim..
Ama 30uma basacağım sene, yani daha 29 iken. 
O sene 30 olmanın beni korkutmadığını fark ettim. Otuz!
Önceden otuz yaşımı düşündüğümde, kederimden öleceğim sanıyordum ama ben otuz olmaktan mutluydum.
Sonunda kendimi normal hissediyordum. Sonunda uyum sağlamış gibi.

Tabii bu biri yaşımı sorduğunda ağzımdan küfreder gibi OTUZ çıkmasını engellemedi, ama sorun bende değil rakamdaydı. 
Otuz der misiniz?
Nasıl dolu dolu çıkıyor ağızdan değil mi?
Oysa Otuz1 öyle mi? Bir de otuz bir deyiverin. Ne kadar kibar.
:)
Otuzlu yaşlar, insanın aşması demek, kendiyle barışması demek, hayatı tespih yapar sallarım icabında demek, senin ne düşündüğün umurumda değil, demek..
Ama asla kibir demek değil, küçük görmek değil, hak edene hak ettiğini vermek demek. 
Ne istediğini bilmek, gerçekçi olmak, şikayet etmek yerine çözüme gitmek demek..

Hey yıllar yenilmedim size, demek! Kesinlikle!

Hayatımın dönüm noktası oldu otuz! Allah'a şükürler olsun, çok iyimser bir insanım ama bu kadar huzurlu hissedeceğimi hayal bile etmezdim.
Kırlı yaşlarımı iple çekiyorum!


Age doesn't matter, unless you're cheese.
That's it!
^.^

27 Ekim 2014 Pazartesi

Aşk Kanatları

Kerem ve Bade'ninki bir aşk hikayesi.
Siyah.
Beyaz.
Film gibi biraz.
Aslında film demektense dizi demek daha doğru olacak.
Gidişat hakkında tahminler edilecek ama o tahminler bakalım nasıl gerçekleşecek.

Bade ve yakın arkadaşı Gizem.
Gizem'in yakışıklı, çapkın ağabeyi Kerem.
Bade biraz erkek kılıklı, güzelliğinin farkında değil, ya da onun için mühim bir şey değil diyelim.
Kerem aklına Bade koymuştur ancak Bade kolay lokma değildir.
Hem kız kardeşi de ağabeyinin tarafında olması gerekirken arkadaşının yanında.
Ancak Kerem çook yakışıklı ve iş bilen bir çapkın. E Bade de insan! :)


Hikaye günümüzde başlayıp geri dönüyor, sonra anı yakalayıp öyle devam ediyor.
Ara ara bir Kerem bir Bade anlatıyor olayları, onların hislerini birinci ağızdan dinlemek, empati kurmak güzel oluyor.

Ben kitaba başlarken sayfa sınırlaması getirmiştim kendime.
Sonra bir baktım kitabı bitirmişim.
Hay Allah hiç söz dinlemiyorum :)

Eser miktarda spoiler vereceğim -ki konudan yukarıda bahsettim, daha fazlası var ama spoiler istemeyen artık bu kısmı okumasın, hislerimden bahsedeceğim zaten :D

Kerem ile Bade'nin ayrılığı zorlama olacak, diye düşünmüştüm ama Bade dibine kadar haklıydı. Böyle durumlarda uyuz olan kız olurdu ama yok Bade sağlam çıktı. Ama işte bu kadar inatlaşma mevzu bahis olunca kavuşma klasik kaldı bana göre. Okurken çoğu yerde gidişatı tahmin edememişken sonunu da tahmin edememiş olmak isterdim. Bunu demeye çalışıyorum.

Güneş Demirel'in ne çok seveni varmış bu arada. Algıda seçicilik benimki, okumaya başladıktan sonra fark ettim. 'Çok Satanlar'ın içinde yer alan bir kitap şimdiden.
Niye en son ben duyuyorum niyeeee?!
:)

24 Ekim 2014 Cuma

Funny Face // Think Pink!

Bu kadar klişe bir insan olduğum için kendime kızıyorum aslında.
Audrey Hepburn'ü seviyorum ama ne yapabilirim.
Sade ve çok zarif.
Bu filmi izlediğim günü hatırlıyorum çünkü Audrey Hepburn'ün doğum günüydü, google bannerını Audrey Hepburn yapmıştı. 
Hey gidi.. nasıl da geçiyor zaman.


Pek eğlenceli, şarkılı danslı bir film.
Filmde göreceğiniz her kostüm bugün bile severek, bayılarak giyilir. Hepsi bir harika!
Mesela Audrey'in giydiği siyah pantolonun paçası tam da bu senenin modasına uygun. Altına giydiği maskülen ayakkabılar tam benim tarzım. Gibi gibi..

Kütüphaneci kızın bir modele dönüşmesini anlatan, moda dünyasının daha o zamanda bile aynı yozlaşmaya sahip olduğunu gözler önüne seren ve "Think pink!" sloganıyla adeta şimdinin pembe delilerine seslenen bir film.
1956 yapımı. Ve Audrey Hepburn'e Fred Astaire'nin eşlik ediyor. Hiç yakıştıramadım başlarda ama sonradan bir nebze ısındım :)


Eski filmleri büyük beklentilerle izlemezseniz oldukça keyif alacağınız kanaatindeyim. Bu filmi, benim için çok doğru bir zamanda izlemiştim.
Doğru zaman önemli!

(Ayrıca bu benim 1000. yazım ^.^)