30 Ekim 2013 Çarşamba

Böğürtlen Kışı - Tanıtım

Sabırsızlıkla okumayı beklediğim Sarah Jio'nun üçüncü kitabını tanıyalım!


Kalbinizin derinliklerine işlenen acıyı, tek kelimeyle nasıl dile getirirsiniz?

“Canım Daniel’ım,

Kaybolduğun gün dünyam sona erdi, canım oğlum. Seni her kim alıp götürdüyse, seninle birlikte kalbimi, hayatımı da çaldı. Ben senin gülümsediğini görmek, kahkahalarını duymak, mutluluğunu paylaşmak için yaşıyordum…”

Vera Ray 1933 yılının o karlı mayıs akşamında üç yaşındaki oğlu Daniel’ı son kez öptüğünü bilmiyordur. Her ne kadar oğlunu yalnız bırakma düşüncesinden nefret etse de hayatlarını devam ettirmek için çalışmak zorundadır. Tek avuntusu, gün ağardığında küçücük oğluna sarılacak olmasıdır. Ancak Vera geri döndüğünde karşılaştığı manzara, Daniel’ın boş yatağıdır.
Bir de karlar içine gömülmüş olan oyuncak ayısı…
Seksen sene sonra Seattle yine mayıs ayında karlar altındadır. Köklü bir gazetede muhabir olan ClaireAldridge, bu doğaüstü olayı haber yapacaktır. Araştırmalarına devam eden Claire, küçük çocuğun bu zamana kadar sonuçlanmamış kaçırılma davasıyla karşılaşır. Evlat kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Claire, bu olayı çözmeye karar verir. Ancak çözdüğü her düğümün, onu Vera’yla olan bağlantısına yaklaştırdığından habersizdir…

Böğürtlen Kışı aşkı, umudu ve umutsuzluğu derinden anlatan muhteşem bir kitap. Bu öyküyü yüreklerinizden kolay kolay silip atamayacaksınız.

Eser Adı : Böğürtlen Kışı           Yazar : Sarah Jio

Özgün Adı : Blackberry Winter  Yayınevi : Arkadya Yayınları

Etiket Fiyatı : 17.00 TL             Türü : Roman

Çeviren : Duygu Parsadan          Editör : Yasemin Büte

Sayfa Sayısı : 360                     Çıkış Tarihi : 1 Kasım

29 Ekim 2013 Salı

Kosova Yemekleri

Sıkıldınız mı bu yazı dizisinden çok merak ediyorum?
Ama bu arkası yarın yazı dizisini tamamlamak için son bir yazıya ihtiyacım olduğunu hissettim, konuyu bağlamam gerek. Oysa çok şey var. Bambaşka bir kültür sonuçta hakkını ne kadar verebilirsiniz ki anlatarak?

Fransız konsolosluğunun bana neden vize vermediğini de anlamış bulunmaktayım an itibariyle. Düşünsenize Paris'e gittiğimi. Anlatır da anlatırım, gitmenize gerek kalmaz :))

Öncelikle efendim Kosova'lılar şahane insanlar. Benim nazarımda son derece 'elit' kişiler. Ben kendilerine hayran kaldım. Bir kere yaya geçidinden gönül rahatlığıyla karşıya geçebiliyorsunuz. O kadar yağmurda çamurda dolandık bir araba su sıçratmadı üstümüze, bir kaldırıma ayağımız takılmadı. Avrupa düzeyindeler ki sanıyorum yakında Avrupa Birliğine girerler.
Sadece bu da değil ya, görünce anlıyorsunuz, kibirden yoksun ama ezik değil, görmüş geçirmiş, aşmış insanlar.

Kosova'da ne yedik peki?
Açıkçası böyle bir posta hiç gerek yoktu, çünkü ben et yemeye çekindim açıkçası. Kosova'nın da köftesi ve hamur işleri meşhurmuş. Vejetaryen yemekleriyle haşır neşir olduk, gerisini denemeye cesaret edemedik.


Ama meşhur tatlısı "trilece"yi denedim.
Altı -sanırım- sütle ıslatılmış kek, üstü karamel.
Öyle çok abartıldığı gibi bir lezzet değil açıkçası, ama ben akşam geç saatte yedim ve ağabeyimin ilk yediği daha güzelmiş. O yüzden bir fırsatını bulsam tekrar yemek isterim ama açıkçası bu yediğim gibiyse hiç aklıma bile gelmez :)

Benim başka bir favorim var: Şeftalili ice tea. Ben ki normalde ice tea sevmem, içmem. Ağabeyiminkinden bir yudum alınca fikrim değişti.

Kosova bize çok ucuz geldi bu arada. Ama genç nüfusun çoğu işsizmiş. Tahmin edersiniz ki çok üzüldüm, çünkü iyi şeylere layık oldukları inancındayım. Priştine'de magnet, hatıralık bir şey bulamadık. En son hiç ümidimiz yokken Duty Free'den alış veriş yaparken karşımıza çıktı. Oda çok özelliksiz. Ben bile bir kaç orjinal Magnet tasarlayabilirim Kosova için ki ben ne bilirim?!

Aşağıdaki gördüğünüz yer ise Kosova'nın bağımsızlığının ilk temellerinin atıldığı yer olarak biliniyor. İçerde İbrahim Rugova büstü var.(İlk fırsatta görseli değiştireceğim, beğenmedim)


Yazı dizisinin sonuna geldik, bana gezimde eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Daha çok yer gezip görmem konusunda dualarınıza talibim efendim.
Hürmetler...

28 Ekim 2013 Pazartesi

Swiss Diamond Hotel {Prishtina}


'Home Sweet Home'u kim uydurduysa hiç Swiss Hotel'de kalmamış, diyorum ben.
^_^
Beni bilirsiniz, bana hizmet edilsin yeter ki :)
Otelden adımınızı dışa attığını anda Rahibe Terasa bulvarındasınız. Öyle merkezi bir yer. Geçenlerde televizyonda Kosova'yı gösteriyor; gösterdiği her yer otelin çevresindeydi.
Oradayken de çoğu yere yürüyerek ulaşabildiğimizden anlamıştım merkezde takıldığımızdan ama televizyonda görünce, tamam, dedim.

Dünkü yazıda odamı gördünüz zaten ama aşağıdaki fotoğrafa çok gülüyorum ben. Neye gülüyorum bi' bilin bakayım:
Çift kişilik yatağımı ve zifiri karanlıklığını çok arıyorum, bu, gece bile sokak ışıklarının aydınlattığı odamda.
Ahhh ahhh..
Arkası yarın olsun mu bilemedim :/

27 Ekim 2013 Pazar

Tatlı Bela Kosova'da {Kitap Yorumu}

Sıkılmayın diye araya kitap yorumu serpiştiriyorum ama hepten alakasız olmasın:
Kosova'da Ne Okudum?

Kosova'ya gitmeden okuduğum kitap bitmek üzereydi ve ben onu yanıma alıp yol esnasında bitmesini göze alamadığım için yanıma 'Tatlı Bela'yı aldım. Nicedir rafta okunmayı bekliyor, biraz gezi ona da iyi gelir, diye düşündüm herhalde.


Bir, iyi kız - kötü çocuk hikayesi. Ama her nasılsa siz kıza gıcık olup serseriyi seviyorsunuz. Dahası iyi kızın kötü.. kötü demeyelim de, kötüye yakın kurtulmaya çalıştığı bir geçmişi var.
Çok eğlenceli bir kitap. Romantizm, partiler, kavgalar, dövüşler,sınavlar, dedikodular, romantizm...
Bir çırpıda okursunuz.
Yalnız kitabın yazım yanlışlarına çok takıldım. Gençlerin hayatına ilişkin olduğu için bu yanlışların bilerek kullanıldığını düşünsem de (öteki türlüsünü düşünmek dahi istemiyorum) hoşuma gitmedi.
Çünkü bir kitapta bu tür yanlışları görürseniz onları bir süre sonra doğru kabul etmez misiniz? Gençlerimizin, konuşma dilini geçtim, yazma dilinin daha fazla bozulmasına ihtiyaç yok zira.

"Tabii ki de" bu yanlış kullanımlardan biri mesela. Bunu ben yazabilirim, siz yazabilirsiniz ama bir kitapta olmaz! Olmamalı! Veya "Di mi?" bunları gördükçe şaşırdım kaldım.. Sen oraya 'Değil mi' yaz ben gerekirse 'di mi' diye okurum :/
Bütün bunlar Travis'ten hoşlanmama mani olmadı tabii :)
Unutmadan kitap Abby'nin ağzından anlatılıyor ve aynı olayların bir de Travis'in ağzından anlatıldığı ikinci bir kitap var. Aynı olayları tekrar okumak kulağa saçma gelse de Travis'in anlatıcı olduğu bir kitap.. Nasıl desem cezbedici :)


Arkası yarın...

26 Ekim 2013 Cumartesi

Gadime Mermer Mağarası {Kosova}

Priştine yakınlarında bir mağaraya girelim hep beraber.
Korkmadan gezebilirsiniz, yarasa benim kafamın üstünden geçecek sizinkinin değil :s



Öncelikle şunu belirtmekte yarar var. Kosova'da ulaşım çok zayıf. Metrobüs olan bir şehirden, nadiren otobüs gördüğüm bir yere gidince şaşırmamı mazur görürsünüz zannediyorum :)
Ama taksiler var. İstemediğiniz kadar. Ve taksiler ucuz. Buraya kıyasla çook ucuz!
Hasılı, Gadime'ye de taksiyle gittik.


Bilet alıp mağarayı rehber eşliğinde gezdik, bir tek biz vardık.
1 mm farkın 30bin yılda oluştuğunu öğrenmem büyülenmeme yetti. Çünkü fil, kartal, yılan  gibi bir çok figür vardı. Onların o şekli alması kaç yıl sürdü düşünebiliyor musunuz?!



Bu mesela, sırplar tek parmağa zarar vermeden önce zafer işaretiymiş.
Milyonlarca yıl sürmüş olmalı bu şekli alana kadar. Acaba sırpların zarar vermesi kaç dakikalarını almıştır :/

Anlatacak çok şey var ama kısa kesmek tadında bırakmak en iyisi diye düşünüyorum.
Bol yağış nedeniyle Prizren'e gidemeyişimizin üzüntüsünü Gadime'deki bu mermer mağarasını gezerek unuttum denebilir.
Arkası yarın...

25 Ekim 2013 Cuma

Sultan Murad Türbesi {Kosova}


Sultan Murad'ın nasıl şehit edildiğinden yıllar önce bu yazımda bahsetmiştim.
Haliyle şehit edildiği yerdeki türbesini ziyaret edince çok mutlu oldum.

(İlk giriş panoramanın en sağından)

Çok sessiz sakin bir yer olmakla beraber çevresindeki yapılaşma pek hoş değil. Daha çok köy gibi deyivereyim ben size. O yüzdendir ki türbeye adım atınca başka bir dünyaya geçmiş gibi oluyorsunuz. Tertemiz, yeşillik.. çiçekler..
Meğer sırplar savaş sırasında çok zarar vermiş (her yere olduğu gibi) buraya da. Ve buranın restorasyonunu Türkiye üstlenmiş.
Tevekkeli değil Kosovalılar Türkleri çok seviyor.
Memnuniyetime gurur da katıldı tabii.
Gidip görmek o huzurdan bir gıdım nasiplenmek lazım. Sultan Murad da bizim için oraya gitmişti diye düşünmeden, bir görevimi yerine getirmişim gibi hissetmeden duramıyorum.


Şehir merkezinin biraz dışında olan türbeye taksi dışında seçenek var mı bilmiyorum. Ama taksiler uygun, pazarlığa açık ve sizi götürüp getiriyor.

Peki ya bizi götüren şöförün telefon melodisi 'Türkiyem'di desem?

Not: Miloş heykelini merak eden var mı? Yakınında yöresinde yok öyle bir şey ^_^


Burası türbedar'ın evi. Türbenin hemen yanıbaşında. Nasıl güzel, değil mi?

Arkası yarın...

24 Ekim 2013 Perşembe

Yolculuk Priştine'ye

Nihayet sıra Kosova gezisini anlatmaya geldi.
Belki de bu gezi yazısını yazacak son kişiyim, zira millet bizim gittiğimiz parayla Arnavutluk turuna çıkıyormuş, dönüp araştırınca biraz şaşırmadım değil :)

"Neden Kosova?" sorusuna açıklık getireyim mi önce?
Çünkü bu soru beni gıcık etti. Çünkü bir çok insan Kosova'nın coğrafi konumundan bihaber.
Bana soranlara Yunanistan'ın arkası diye yanıt veriyorum, ne kadar bilgiliyim, ne kadar açıklayıcı bir cevap :)

Bu yılın başlarında Paris'e gitmek için vizeye başvurmuştum ancak vizem geri çevrildi.
Maddi açıdan zarar uğradığınız yetmiyormuş gibi, siniriniz de geçmiyor.
Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?! Demek istedim vizemin geri çevrildiğini duyunca.
Vizeli yerlere gitme konusunu bir kaç kere düşüneceğim bundan sonra.

Hâlâ 'Neden Kosova?' diyenler bu yazıma bir bakabilir. Bakanlar benim gibi belki "vay be" der.

Ağabey'imin iş için Kosova'ya gideceğini öğrenince "ben de geleyimmmmm" dedim. Kahretsin, çok tatlıyım kimse hayır diyemiyor bana (Fransız konsolosluğu hariç) baktım biletler ayrılmış, valizler hazırlanmış, hoop inmiş miyiz biz Priştine havalanına.. ben, ağabeyim, yengem..

Kısa keseyim ama bir kaç bölümde anlatayım en iyisi ben bu geziyi size. Öylesini okumak daha kolay, daha Zevkli.


"Newborn" şehrin simgelerinden. Newborn heykelini gitmeden duymuştum ama görmemiştim, kesinlikle beklediğimden eğlenceli bir şey çıktı. Dev bir  heykel bekliyordum ben :)
Ülkenin bağımsızlığı ilk destekleyen ülkelerin bayraklarla süslenmiş ^_^


Siz "neden 'o' harfi, Osman kim?" demeden Türk bayrağına dikkatinizi çekerim! Hayır instagramda paylaştığımda öyle söyleyenler oldu da :)

Otelimiz Rahibe Terasa Bulvarı diye anılan caddenin üzerindeydi. Tam merkezdeydik yani. O yüzden birçok güzel cafenin çevresinde olmakla beraber bir çok yere de çok yakındık.

Kosova çok genç bir cumhuriyet. Priştine ise gelişmekte olan bir şehir.

1461'de Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Kosova'nın en büyük camisinin önündeyim. Ve saat kulesi. Yüzümdeki yazıdan ötürü özür dilerim nefret ettiğim bir şey ama mecburdum. Her fotoğrafta da biz varız, buraya koymadan olmaz, koysan seçmesi çok zor..

Off.. Anlatılacak çok şey var ve öyle özet geçiyorum ki anlatamam :)
Arkası yarın...

22 Ekim 2013 Salı

Kır Çiçeği Tepesi


Size en az kapağı kadar güzel bir kitap tavsiye edeceğim bugün.
Hazır mısınız?

Ben kuşak hikayelerini seviyorum. Bunu çok iyi anladım artık.
Kitap anneanne ve torun ile beraber açılıyor, sonraki bölümde anneannenin gençliğine gidiyoruz. Beattie'nin.
Daha sonraki bölümlerde Emma çıkıyor karşımıza, çok çalışmasının sonucunu almış, 32 yaşında.
İki ayrı hayat anlatılıyor. Emma'nın yaşadıkları, hayatını değiştirecek, kendini değiştirecek ve büyükannesini daha yakından tanımasına sebep olacak.

Kitabın 'şurası da şöyle olsaydı' dediğim hiç bir yeri yok! Emma bizim bildiğimizden daha az şey biliyor belki ama bu da hikayeyi gerçekçi kılıyor bence.

Kitabın sonlarını burun sızısı ve göz yaşlarıyla okuduğumu söyleyerek bu yazıyı tamamlayayım.
Beni bilirsiniz, fazla şey anlatmadım okuyacaklar için tadı kaçmasın.


*İlk görsel, kapak tasarımını yapan İlknur Mustu'nun sitesinden alınmıştır.
İkincisi benim ^_^

20 Ekim 2013 Pazar

Benzerliğin Bu Kadarı?!

Sadece benim benzetmemle kalmayacak kadar büyük bir benzerlik var aralarında.
Zooey Deschanel ve Katty Perry



Açık ten, iri yuvarlak mavi gözler, koyu renk saç rengi olan bir çok insan vardır. Peki hepsi bu kadar benzer mi?
Ben birini gördüm mü muhakkak öteki aklıma gelir.
Ama birini severken ötekini hiç sevmem.

Zooey Deschanel minik etek ve şortlarına rağmen kalın çerçeleli gözlükleriyle ne kadar şirinse, Katty Perry her fırsatta 'elinde olsa iç organlarını dahi gösterecek' kostüm seçimleriyle bir o kadar itici.


17 Ekim 2013 Perşembe

North And South

Bayram tatili bitmeden mini bir dizi önereyim size de izleyin madem.
Biliyorum bayramın üçüncü günü. Biliyorum bundan sonrası ışık hızında geçecek.
Ama zaten önereceğim dizi sadece 4 bölümden oluşan bir BBC yapımı.
Yani klas bir ingiliz dizisi.

Kuzenimin ısrarlı önerisi üzerine başladım. Açıkçası her gördüğümde "Hala izlemedin mi?!" diye o ufacık boyuna  bakmadan (esasen benden yaklaşık 10 cm uzun ama on yaş küçük) bana çemkirmesine daha fazla dayanamadım.

İyi ki izlemişim, diyorum elbette ^_^



Margaret Hale (Daniela Denby-Ashe) babasının iş değişikliği nedeniyle ailesiyle güneyden kuzeye göçmek durumunda almış, güneydeki insanlarla kuzeydeki insanları kıyaslayan ve bir kaç defa John Thorton'un (Richard Armitage) kabalığına denk gelmiş peşin hükümlü biridir.

Mr. Thornton kibirli ve soğuk görüntüsünün altında tam bir asilzadedir ancak kızımız bunu fark edecek midir?



Diziyi çok sevdim elbette tavsiye ederim.
Başka bir kuzenime "Çok güzel bir dizi keşfettim" diye anlatırken dizinin adını sordu, "Kuzey ve güney" dedim.
Bana bir bakışı vardı ki, evlere şenlik! Kahkahayı bastım. North and South yani Richard'ın oynadığı Kıvanç'ın değil.

Sıradaki kareler Nabrut için gelirken, onun dizi hakkında yazdıklarını okumadıysanız gidin ve okuyun ;)


12 Ekim 2013 Cumartesi

I Hear Your Voice

Yakın zamanda çok şahane bir kore dizisi bitirdim. Ama ondan önce izlediğim bu diziyi yazacağım.
"I Hear Your Voice" izleyici yorumuna hoş geldiniz.

Babasının ölümüne neden olan trafik kazası sonrası insanların düşüncelerini okumaya başlayan ufaklığımız ve o aslında cinayet olan kazaya tanıklık eden okullu bir kızımız var ki kendisini My Boy ve Miss You gibi dizilerden de hatırlayacağımız Kim So- Hyun.


Bu kıza bayıldığımı daha önce de söylemiştim.
Daha önce canlandırdığı karakterlere kıyasla huysuz, aksi ve daha az sevimli.
Ve büyüdüğü halini ilk bölümlerde kimsenin sevmediğine bahse girerim.


Soo-Ha Büyüdüğünde bu ikisi (yukardaki kızla) arasında aşk olmasını bekledim ancak bu kızın yan rolü bile çıkmadı :)

Soo Ha'yı canlandıran Lee Jong Suk'un insanı yoran bir tipi var. Fazla yapay. Ben yoruldum. Ama çok şeker, fedakar, özverili bir karakteri canlandırıyor ve sempati duymadan edemiyorsunuz ^_^

Ve bir dizide daha şahane bir adamın harcanmasına tanıklık gösterdik. Gerçi bir ara bizi fazlasıyla kızdırdı ama sonra gönlümüzü aldı. O da Secret Garden'dan Oska olarak tanıdığımız Yoon Sang Hyun. Dizideki adıyla Cha Kwon Woo ( Kaç kere kontrol etmek zorunda kaldım Oska gibi kolay isimler seçseler olmaz sanki )


Yoon Sang Hyun, Secret Garden'dan bu yana gençleşmiş gibi gözükmüyor mu? Bize biraz tadilattan geçmiş hissi uyandırdı ^_^


Hasılı, bu diziyi büyük kadın küçük aşk diye özetlerdim ama ondan çok daha fazlası. Komedi yönü de çok fazla olmakla beraber içinizi yakıp geçecek sahneleri de var.
Ama niyetiniz romantik komedi izlemekse, beklentinizi karşılar mı bilmem. Bence karşılamaz. Ama bence izlemelisiniz.

Kadın karakterimiz.. yani ki, Jang Hye Sung rolünde Lee Bo young, çok sade karizmatik belki dikkatinizi bile çekmeyecek zariflikte kıyafetleriyle bütünlediği muhteşem ayakkabıları için bile izlenir!


Kesmedi mi bu yorum sizi? Nabrut'un yazısında çok daha fazlasınız bulacaksınız.

Bir Twitter Film Club etkinliği dizisinin daha sonuna geldik. Esen kalın.

11 Ekim 2013 Cuma

Tanrıçanın Savaşı

Çok beğenerek okuduğum Tanrıça serisinin ikinci  kitabı.
Heyecanla bekledim merakla okudum.
Bir solukta!

Kate, altı ayını dünyayı gezerek geçirmiş güz ekinoksunda söz verdiği üzere Henry ile evlenip Ölüler Diyarı tanrıçası olmak üzere dönmüştür.
Ancak ortada konuşulmayan bazı terslikler sezmiştir. Nedenini ancak düğün töreninde öğrenecektir.

Bundan sonrası, koşuşturma dolu, sürprizlerle dolu, heyecan dolu.

Çok severek okudum. Sonlarına doğru iyice sevdim ^_^
Ve öyle bir yerde bitti ki!!
Serinin üçüncü ve son kitabını okumak için hem sabırsızlanıyorum hem de üzücü bir son olmasından korkuyorum.

İlk kitabı okurken de demiştim, basit bir kitap değil. Konuya hakim biri tarafından yazıldığı belli. Dili hem akıcı hem de düzgün. Oysa yazar daha 27 yaşında!

10 Ekim 2013 Perşembe

Duygu Gelin

Benim ağabeyimle kuzenim birer hafta arayla evlendi biliyor musunuz?
Geçtiğimiz ay.
Nasıl koşuşturma içinde geçti o günler. Geçmek bilmeyen ama bir çırpıda geçen..


Duygu'nun ilk dansında tüm salon gelin ve damatla dansa kalktı! Bunu çok garipsediğim için yazmak zorunda hissediyorum kendimi. İlk şarkıda sadece gelin ve damat dans eder. Eğer ikinci bir şarkı çalarsa zaten diğer davetliler dansa davet edilir.
Yaşadığım şey nasıl bir şok ise bunu dile getirmek istedim. Siz siz olun, başınıza silah dayatılmadığı müddetçe gelin ve damadın ilk dansına kalkmayın!

Her şeyden önce pırlanta gibi bir kalbi var Duygu'mun. Dilerim çok mutlu olur.


Bendeniz ailenin şipşak şipşakçısı. Yarım saatte düğün çekimi :)



Bu kızlara da bayılıyorum. Onların da mürüvvetini görseydim.. {Yaşasın içimdeki kocakarı (: }

8 Ekim 2013 Salı

Çalıkuşu 2. Bölüm Kostümleri

Neyse ki üçüncü bölüm gelmeden ikinci bölüm kıyafetlerini yetiştirebildim.

Feride'nin giydiklerini en sona atalım, heyecan olsun :)


Yeri gelmişken bu küçük Feride'ye ilk gördüğüm andan beri yoğun bir sevgi besliyorum. Çok tatlı! Beslediğim sevgi yüzünden olsa gerek kolay gözlerim doluyor onla alakalı şeylerde.


Mari'nin elbisesinin rengi ne hoş. Necmiye kıyıda köşede de olsa gözümüzün önünde olsun ki aklımıza geldikçe kendisine sövebilelim. Iyyy!!


Tabii ki Besime teyzesiz kıyafet köşesi olmayacak. Ne kadar sevdiğimi bilin. Onun kıyafetlerini çok yakıştırıyorum kendisine. 

Kâmran'ı.. Neyse.. Kâmran tarzı da bulunsun gözümüzün önünde.


Gel gelelim bu kadar uğraşmamın nedenine. Bu gördüğünüz lacivert elbise. Ben lacivert çok severim bilirsiniz. Lacivert benim rengimdir. Lacivert-beyaz hele ki marine modeli bu güzel elbiseye de görür görmez vuruldum. Ne kadar güzel! Ne kadar yakışmış!



Öküz Kâmran kızı bekletedursun... Oysa ne kadar özenli hazırlanmıştı:


Flaş flaş flaş!! Feride'nin donlu hali :) Ama çok şeker değil mi? ^_^

Çalıkuşu 2. bölüm replikler 
Çalıkuşu 1. bölüm kıyafetler

Unutmayın; Çalıkuşu 2013 3. bölüm bu akşam 20.00' de Kanal D'de. Naklen yorumular #clubcalikusu etiketiyle twitterda. Yorumunuzu eksik etmeyip cümbür cemaat dizi izlemenin keyfine varabilirsiniz.
Çalıkuşu 3. bölüm kıyafetleri ise kim bilir ne zaman (ama 4. bölüm yayınlanmadan) işte tam burada! ;)